10 Temmuz 2019 Çarşamba

Yabancı Bayraklı Yatlarda Çalışan Türk Gemi Adamlarının İşçi Alacakları Üzerine


KONU                   : Türk Medeni Kanunda ki dürüst davranma ilkesinin, Yabancı Bayraklı yatlarda çalışan Türk Gemi Adamlarının işçi alacaklarına uygulanabilirliği.
AMAÇ                  :Yat programlarından mezun olan Gemi Adamlarımızın tamamına yakını 854 Sayılı Deniz İş Kanunu kapsamı dışında çalışmaktadırlar, bu da Gemi Adamlarımızın genellikle sosyal güvenlik hukuku dışında çalışmalarına sebebiyet vermekte veya sosyal güvenlikle ilgili hizmet bildirimleri farklı kadrolarda gösterilmekte, yaşlılık aylığı vd. sigorta primleri en düşük ücretten yatırılmaktadır. Bin bir güçlükle yetiştirilen gemi adamlarımızın, malullük, yaşlılık, ölüm, genel sağlık sigortası, işsizlik sigortası kalemlerinden faydalanmalarında hak mahrumiyetine yol açmakta hatta birçoğu emekli dahi olamamaktadır. Yetiştirilmiş insan kaynağımızın heba edilmesi sonucu mesleğe karşı olan inanç ve seçim zorlaşmakta bunu fırsat bilen işverenlerde cezai ve hukuki sorumluluklarını gemi adamlarına yükleyip, azami karlara ulaşmaktadır.
Yukarıda sayılan problemlerin kaynağı her ne kadar yasal boşluklar olsa da, bu yasal boşluklara rağmen gemi adamlarının haklarını nasıl arayacaklarına, bu yasal boşlukları nasıl kapatmaları gerektiğine dair bu çalışma yapılmıştır.
TANIMLAMALAR             :
a.            Gemi                     : Tahsis edildiği amaç, suda hareket etmesini gerektiren, yüzme özelliği bulunan ve pek küçük olmayan her araç gemidir.
b.            İşveren                : Gemi sahibine veya kendisinin olmayan bir gemiyi kendi adına ve hesabına işleten kimseye “işveren” denir.
c.            Gemi Adamı       : Bir hizmet akdine dayanarak gemide çalışan kaptan, zabit ve tayfalarla diğer kimselere “Gemi Adamı” denir.
d.            Kaptan                 : Gemiyi sevk ve idare eden kimseye veya zorunlu sebeplerle görevi başında bulunmaması halinde ona vekâlet eden kimseye “kaptan” denir
e.            İşveren Vekili     : Kaptan veya işveren adına ve hesabına harekete yetkili olan kimseye “işveren vekili” denir.
f.             Donatan              :
 (1 )Donatan, gemisini menfaat sağlamak amacıyla suda kullanan gemi malikine denir.
(2) Kendisinin olmayan bir gemiyi menfaat sağlamak amacıyla suda kendi adına bizzat veya kaptan aracılığıyla kullanan kişi, üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde donatan sayılır. Malik, geminin işletilmesinden dolayı gemi alacaklısı sıfatıyla bir istemde bulunan kişiyi, bu işletilme malike karşı haksız ve alacaklı da kötü niyet sahibi olmadıkça, hakkını istemekten engelleyemez.
g. Yat                                    :
Kamarası, tuvaleti, lavabosu, mutfağı olan, ticari olarak veya ticari olmadan gezi ve spor amacıyla kullanılan, yük, yolcu ve balıkçı gemisi niteliğinde olmayan, taşıdığı yolcu sayısı on ikiyi geçmeyen veya kabotaj seferinde yüz mille sınırlı, en yakın karadan yirmi milden fazla uzaklaşmamak şartıyla taşıdığı yolcu sayısı otuz altıyı geçmeyen ve tonilato belgesinde yat olduğu belirtilen gemi” (Turizmi Teşvik Kanunu m. 3 f. 1)
 • On iki yatak kapasitesinden fazla, tonilato belgelerinde yolcu gemisi olarak nitelendirilmiş yat tipinde inşa edilmiş deniz araçları da yat olarak değerlendirilmektedir. (Deniz Turizmi Yönetmeliği m. 23 f. 1)
GİRİŞ     :
Türkiye’ deki yat sektörünün büyüklüğü ve Gemi Adamlarının istihdamının hangi bayrak altında yoğunlaştığını görmek için, birkaç veriye temas edersek: Türkiye de ki Marinalarda, limanlarda kayıt altında bulunan yabancı bayraklı yat sayısı 2017 verilerine göre 5380 adettir. Fakat marina haricinde koy, balıkçı barınağı, ev ya da depolarda kayıt altında olmayan birçok yabancı bayraklı yat mevcuttur. Marinalara kayıtlı olmayan yatların da hesaba katılmasıyla bu rakamın Naviga dergisine göre “8000 civarında olduğu (Noyan, 2016)”, Deniz Turizm Birliği ve Amatör Denizcilik Federasyonuna göre de “9000 adet civarında olduğu tahmin edilmektedir (Deniz Turizm Birliği, 2016) (Amatör Denizcilik Federasyonu, 2016)”. Türkiye’de gezi ve spor amacıyla kullanılan yat sınıfı teknelerin sayısının 18.000 adet,” 2016 verilerine göre ülkemiz limanlarını ziyaret eden toplam ( ticari + özel ) yat sayıları ise 94.447 adet Yabancı bayraklı, 46.244 adet Türk Bayraklı yat olduğu (Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Denizcilik Portalı)” dikkate alındığında sektörde çalışan Gemi Adamlarının daha çok yabancı bayraklı yatlarda çalıştığı görülecektir. Türkiye de bulunan yabancı bayraklı yat sayısı, Türk bayraklı yat sayısının iki katından daha fazladır. İstihdamın ağırlıklı olarak yabancı bayraklı yatlarda olması da yukarıda ki veriler ışığında gayet doğaldır. Bu nedenle Gemi Adamlarımızın sosyal güvenlik ve ücret konusunda nasıl bir cendere içinde olduğu, yukarıdaki rakamlardan da anlaşılmaktadır.
Anlaşmazlık halinde Türk Gemi Adamlarının muhatabının kim olduğunun belirlenebilmesi için, yat sahiplik durumlarına göre bir ayrım yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Yatın bayrağı kime ait, sahibi kim, gerçekte işleten veya menfaat sağlayan kim sorularına yanıt bulunmadan Gemi Adamlarının kime karşı hukuki işlem başlatacağı sorusunun yanıtı verilememektedir.  
YAT SAHİPLİK DURUMLARI:
Yat sahiplik durumlarını incelediğimizde, aşağıdaki bir şekilde ayrım yapma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır:
1.            Türk bayraklı yat, sahibi Türk veya yabancı veya tüzel kişi.
2.            Yabancı bayraklı yat, sahibi Türk veya yabancı tüzel kişilik veya gerçek kişi

YAT SAHİPLİK DURUMLARINA GÖRE GEMİ ADAMLARININ HUKUKİ VE SOSYAL GÜVENLİK DURUMLARI:
1.            TÜRK BAYRAKLI YAT, SAHİBİ TÜRK VEYA YABANCI VEYA TÜZEL KİŞİ:
Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu ile 491 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 4490 Sayılı Gemi adamlarının sosyal güvenliği ve çalışma şartları
MADDE 10.— Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı olan gemilerde ve yatlarda istihdam edilecek gemi adamları Türk sosyal güvenlik ve bireysel ve toplu iş hukuku mevzuatına tâbi olurlar. Ancak, yabancı uyruklu gemi adamları için, uluslararası veya ikili sosyal güvenlik sözleşmelerinde yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla, talepleri halinde kendi ülkelerinde zorunlu veya herhangi bir ülkede özel sigortalı olduklarını kanıtlamaları şartı ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi tutulmazlar.
Kanundan da anlaşılacağı üzere Türk Bayraklı yatlarda çalışanlar (İstisna hariç)yatın tonajına göre, 854 sayılı Deniz İş Kanununa göre ya da 4857 sayılı iş kanunu ile birlikte 5510 sayılı sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası kanununa tabi olacakları açıktır.

2.            YABANCI BAYRAKLI YAT, SAHİBİ TÜRK VEYA YABANCI TÜZEL KİŞİLİK VEYA GERÇEK KİŞİ:
Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Akdiyle Çalışanlar Daire Başkanı Gökhan TUNA’ nın sunumunda belirttiğine göre “ Yabancı Bayraklı gemilerde çalışan Türk Gemi Adamları Türk Sosyal Güvenlik ve İş Hukuku dışında kalmaktadır” derken istisnalarını şu şekilde sıralamaktadır:
Ülkemiz ile arasında sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan yabancı bir ülkenin bayrağını taşıyan, malikinin yabancı firma olduğu gemide çalışan Türk gemi adamlarının;
a.       Geminin maliki yabancı bir firma olduğu halde “Bare boat Charter” (çıplak gemi kiralaması) sözleşmesi ile gemiyi kiralayan bir Türk şirketi ve Türk Ticaret Kanununun 941 inci maddesi çerçevesinde Türk bayrağı altında tescil edilen bir gemide çalışan Türk personelin 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılması,

b.       Yabancı bayraklı bir geminin maliki ve/veya donatanı yabancı bir firma olduğu halde, bu geminin teknik veya ticari yönetim hizmetini veren (TTK’na göre acentelik hizmeti veren işverenler hariç) Türk bir firmanın, yönetim hizmetini verdiği gemide, hizmet akdinin temel unsurlarını oluşturacak bir şekilde Türk personel çalıştırmaya başlaması halinde, işe aldığı kişilerin işvereni durumunda sayılacağından, bunların 5510 sayılı Kanunun 5inci maddesinin (g) bendi kapsamında sigortalı bildirilmeleri gerekmektedir.

Sosyal Güvenlik Kurumunun resmi görüşü de Yabancı Bayraklı Gemilerde çalışan Türk Gemi Adamlarının Türk Kanunlarına tabi olmayacağıdır. Bunun nedeni ise geminin pruvasında taşıdığı ülke bayrağının kanunlarına tabi olmasıdır.
Adını dünya siyasi haritasında zor bulunabilecek bir ülkenin bayrağı takılarak Türk mevzuatı ve dolayısı ile çalışan Türk Gemi Adamlarının hakları açıkça istismar edilmektedir. Türk vatandaşları, nasıl yabancı bayrak sahibi oluyor sorusu burada akıllara gelmektedir.  
Türk vatandaşlarının yabancı bayraklı yat sahibi olabilmeleri için iki koşuldan birisini sağlamaları gerekmektedir:
a.       Yurt dışında ikamet ediyor olmak,
b.       Yurt dışında şirket sahibi olmak.
Hangi ülkede ikamet ediliyorsa, alınacak yatta ikamet edilen ülkenin bayrağını taşıyacağı aşikârdır. Yurt dışında ikamet olmasa bile, internet üzerinden birkaç günde cüzi ücretlere ( Örneğin Amerika Delaware de 45 Amerikan Doları ) yabancı bir şirket kurulabilmektedir. Kurulacak şirket üzerine alınacak yatın pruvasına takılacak, yabancı bayrakla Türk Mevzuatının arkasından dolaşmış olunabilmektedir. Yabancı bayraklı yatlarda çalışan Gemi Adamları, Türk Kanunlarına tabi olmadığı düşüncesi ile hareket etmekte işverenden, donatandan veya vekilinden herhangi bir hak iddia edememektedirler. Gemi Adamları hak iddia ettikleri zaman ise …………………x isimli şirkette çalışıldığı, şirketin ……….Karayip Denizinde ………… ülkesinde olduğu, hakkın …… ülkesinde aranması gerektiği şeklinde yanıt almaktadırlar.
Bayrağın bağlı olduğu ülkede dava açmanın zorluğu ve maliyeti gibi etkenlerde Gemi Adamlarının hak arayışını kısıtlayıcı ve/veya vazgeçirici bir neden olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye de yabancı bayraklı yatı fiilen işleten şahıs veya şirketlere açılan davalarda ise karşı taraf avukatları ilk önce yetki itirazı, daha sonra da husumet itirazında bulunmaktadırlar. Maalesef bazı mahkemelerimiz de bu itirazları yerinde görerek davayı ret etmekteydiler. Mahkemelerin bakış açısını değiştirmek ve hak mahrumiyetlere engel olmak, gerçekte menfaat sağlayanın ortaya çıkarılabilmesi için üzerinde ki “örtünün kaldırılması” gerekmektedir. Gizlenmiş olan, asıl fayda sağlayanların ortaya çıkarılması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 2nci maddesinin uygulanması ile ancak ortaya çıkartılabilir. 
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 2nci maddesinde,
TMK Madde 2 :
Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Anayasa ile güvence altına alınmış olan sosyal güvenlik, çalışma, ücret hakkı yasaların etrafından dolaşılarak verilmemesi veya eksik ödenmesi konusu medeni kanunun 2 nci maddesinde vücut bulduğu üzere “ bir hakkın kötüye kullanılması” ifadesinden başka bir şekilde açıklanamaz. Hukukun yasakladığı bir sonucu elde etmek veya bir yükümlülükten kurtulmak amacıyla tüzel kişiliğin ayrılığının arkasına gizlenerek yasanın etrafından geçilmesinin TMK‘ nın 2. maddesine aykırı olduğu şüphesizdir. Ayrıca şirket ve ortak arasındaki sorumluluk haricinde şirket dışı üçüncü kişiler de ortak olmadığı halde şirketle ilişkileniyorsa bu da hakkın kötüye kullanılması olarak adlandırılır.  
İspat mükellefiyetinin iddia edenin sorumluluğunda olduğu gerçeğiyle, gerek üçüncü kişiler gerekse şirket tüzel kişiliğinin arkasına sığınan yat sahipleri kendilerini güvenli bir limanda hissetmektedirler. Bu limanın güvensiz olduğu ancak ve ancak sübut bulan mahkeme kararları ve içtihatlarla olacağı da açıktır. Çünkü, kanun koyucunun başka bir devletin bayrağı ve hükümranlığı altında bulunan Yatlara kanuni düzenleme yapamayacağı aşikârdır.
Türk Medeni Kanunun 5nci maddesinde,
TMK Madde 5 :
Bu Kanun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.”
demektedir. Uyuşmazlıkların çözümünde sadece iş kanunları değil, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’nun ilgili maddelerine de bakmak gerekmektedir. Eğer Gemi Adamın’ın SSK kaydı bir şekilde yapılmamış ise ve/veya İş Mahkemesi “bu benim yetki alanımda değil” diyor ise bu sefer dava Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmalıdır.
Bu konulardaki mahkeme kararlarına TMK Madde 2 kapsamında bakarsak:
1.       T.C. Bodrum İş Mahkemesinin 2017/268 esas sayılı dosyası ve  2018/89 sayılı gerekçeli kararı özetle:

Davacı,  Lady Georgeus isimli  ORCALA LTD. kayıtlı adresi Hollanda Antilleri olan yabancı bayraklı yatta çalışmıştır. SSK kaydı yapılmamıştır. Davacıya, yatta çalışmasından dolayı hak ettiği fazla mesai, genel tatil ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları ödenmemiştir. Bu nedenle kendisini işe alan, maaş ve ücret alacaklarını ödeyen kişi aleyhine yatın bağlı bulunduğu yer mahkemesinde dava açılmıştır.
Mahkeme gerekçeli kararın da özetle;
Davalı tarafça Lady Georgeus isimli yatın müvekkiline ait olmadığı belirtilmiş olup, özel yat kayıt belgelerinde Lady Georgeus isimli yatın donatanının Orcala Ltd. olduğu görülmüş ise de, Lady Georgeus isimli yata ilişkin özel yat kayıt belgelerinde davalının yatçı olduğu görüldüğü, Lady Georgeus isimli yata ilişkin yapılan işler nedeni ile proforma faturaların davalı adına düzenlendiği, ayrıca e-mail yazışmalarından Lady Georgeus isimli  yat ile ile ilgili yazışmaların ve faturaların davalı………………Yönetim Kurulu Başkanı olduğu ……………….çalışanlarına gönderildiği görülmüş olup, Lady Georgeus isimli yatın davalıya ait olup olmadığı tespit edilememiş ise de, davalı tarafça davacıya ait banka hesabına …………tarihleri arasında düzenli olarak ödemelerin yapıldığı ………………………………davacının davalıya ait yat işlerinde ……………… tarihleri arasında tek bir belirsiz süreli hizmet akdi ile çalıştığı tespit edilmiştir.

2.       T.C. Bodrum İş Mahkemesinin 2016/222 esas sayılı dosyası ve  2017/404 sayılı gerekçeli kararı özetle:
Davacı,  Lady S. isimli  BARRACUDA SHIPPING LTD. kayıtlı adresi Amerika Birleşik Devletleri olan yabancı bayraklı yatta çalışmıştır. SSK kaydı ise Türkiye de çalışan …………..A.Ş. de genel beden işçisi kodu ile yapılmıştır. Davacıya, yatta çalışmasından dolayı hak ettiği fazla mesai, genel tatil ücreti,  ihbar tazminatları ödenmemiş, maaş ücreti eksik ödenmiştir. Bu nedenle SSK kaydını yapan şirket aleyhine yatın bulunduğu yer mahkemesinde dava açılmıştır.
Davalı yan cevap dilekçesinde, ……….davacının işten çıkarılması ile birlikte tüm hak ve alacaklarının eksiksiz olarak ödendiğini….……dava dilekçesi ekinde translog kaydı adında sunulan belgenin müvekkil bir şirket ile bir ilgisi bulunmayıp dava dışı, ”BARRACUDA SHIPPING LTD.” isimli adresi Amerika olan bir şirkete aittir. İş bu belge gösteriyor ki davacı şahıs müvekkil şirket dışında şirketlerle de iş ilişkisindedir. Davacının özellikle talep ettiği fazla mesai, tatil, bayram, günlerinde çalışma hakları müvekkil şirkete yöneltilmesi kötü niyetli bir davranış olmakla birlikte Sayın Mahkeme’nin iş bu talepleri davacının sunmuş olduğu belgeye istinaden reddetmesi gerekmektedir.
Mahkeme Gerekçeli Kararında özetle, Mahkememizce yukarıda açıklanan delillerle tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde………….. davacının davalı iş yerinde ………….tarihleri arasında ….. çalıştığı anlaşılmaktadır…………….Banka hesap hareketlerinden ,davacının dava konusu dönem ücretlerinin tamamının ödendiği anlaşılamamaktadır. Bu durumda davacının ücret alacağı olduğu kanaatine varılıştır………….davacının ihbar tazminatı hak ve alacağı kanaatine varılmıştır……  davacının fazla çalışma ücreti alacağı kanaatine varılmıştır………davacının hafta tatili ücret alacağı kanaatine varılmıştır.


SONUÇ                :
Yabancı ve Türk Bayraklı ticari olmayan gemilerde çalışan fakat 854 Sayılı Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen gemi adamlarının sosyal güvenlik hakları ile ücret vb. alacakları her ne kadar Türk Kanunlarının uygulanmasına sebebiyet veremiyormuşçasına algılanmasına rağmen, TMK Madde 2 de vücut bulan örtünün kaldırılarak gerçek menfaat sağlayanların ortaya çıkarılması ile, ancak Türk Gemi Adamlarının sosyal güvenlik, ücret, vb. alacakları korunabilmektedir.
Korunmanın tam olarak sağlanabilmesi ise, öncelikli olarak Türk Gemi Adamlarının bu konuda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinden geçmektedir. Bu bilgilendirme ve bilinçlendirme süreci daha mesleklerine adım atmadan olmalı, var olanlar içinse eğitim programları, bilgilendirme toplantılarıyla yapılmalıdır. Dolayısı ile yat kaptanlığı eğitimi veren özel, tüzel kişiliklerle, devlet kurumları programlarına kendilerine özel “iş hukuku” dersleri koymaları gerekmekte, Yat Kaptanlığı ile ilgili STK’ larda bu konuda eğitim programları düzenleyerek üyelerini bilinçlendirmelilerdir.   


GÖKAY KARADUT
İŞ HUKUKU UZMANI





5 Aralık 2018 Çarşamba

Tarihi ve tarihsel gerçeği saptırmaya çalışan sapıkçıklar ve MUDANYA SÖZLEŞMESİ,


Tarihi ve tarihsel gerçeği saptırmaya çalışan sapıkçıklar ve MUDANYA SÖZLEŞMESİ,

Var olanı küçülterek aşağılamak amacıyla kullanılan cık, çık eklerini pek sevmem. Ancak gerçekten aşağılıklarsa, gerçekten küçüklerse de kullanmaktan çekinmem.
Ülke gündemini uzun uzun meşgul eden şizofren (Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden aldığı raporu olduğunu kendisi beyan etmekte) fesli kadir ve bu şizofreni büyük adam görüp ona yaltaklanan onun görüşlerini paylaşan şüyuunun vukuundan beter bir durumu yaşıyoruz. Bu şizofrenin ettiği haltlar ve söylediği cümleler üzerinden ülke o kadar meşgul edildi ki, tam bir cambaza bak oyunu oynandı. Faizler almış başını gitmiş, enflasyon canavarı yeniden baş göstermiş, TL % 80 ler civarında değer kaybetmiş, işsizlik tavan yapmış, en iyi ihtimalle birkaç yıl ayvalardayız kime ne? Fesli aşağıya fesli yukarı. Lan cambaz oynuyor, cebinizde ki paralar uçuyor.
Ben bu tür cambaz oyunlarına kanan ve onun peşinden gidenlerin kesinlikle zır cahil, eğitimsiz ve bilgisiz veya provokatör olduğuna inanırım hep. Sebeplerine gelince:
1.       Adamın şizofren olduğuna dair raporu var. Raporu da zorla alınmamış. Kendisi tıpış tıpış hastaneye gidip tedavi görmek istemiş, hastane de tetkiklerini yapınca sen şizofrensin demiş. Dünya üzerinde şizofren hastalığının tedavisi yok. Sadece saldırgan olanların saldırganlıklarını baskılayan ilaçlar var.
2.       Ülkede ne zaman büyük bir problem olsa, fesli kadir gibi tipler, medya maymunluğuna soyunduruluyorlar. Büyük büyük (?) devlet erkanı da bu medya maymunlarına bilinçli bir şekilde gündem yapılmasına yol veriyorlar. Globalleşen dünyada herkes 1 saniyeliğine de olsa ünlü (! ) olabiliyor.
3.       Adamın söyledikleri ile tarihi gerçekler uyuşmuyor, uyuşmadığı gibi birileri de çıkıp adamı ciddiye alan konuşmalar yapıp yalan, yanlış, dogmalara dayanan cevaplar veriyor.    
Sanırım bu kadar fesli kadir ve cambaza bak lafı yeter.
Ekim ayında muhakkak yazmam gerektiğini düşündüğüm Kurtuluş Savaşının, arazideki cenk kısmını bitiren orijinal adıyla “ASKERSEL SÖZLEŞME (Convention Militaire) Mudanya, 11 Ekim 1922”  hakkında bilgi vermekti.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Bu sözleşme tarafları, arazide cenk edenler arasında değil, kahraman Türk Ordusunun karşısına uşaklarını çıkartan, uşak sahipleri ile yapılan bir sözleşmedir. Pekâlâ, bu sözleşmeye taraf olarak imza koyanlar ve uşakların sahipleri kimlerdir:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına: Ferik (Tümgeneral) İSMET
Fransa adına: General CHARPY
İtalya adına: General MONBELLI
Büyük Britanya ( İngiltere ) adına: General HARRINGTON
Arazide cenk eden Yunanlılar nerede diye sormayın, lütfen. Fransızca imzalanan bu sözleşmenin Türkçe tam metnini de aşağıda bulacaksınız.
Bu metnin bence en önemli özelliği yıllardan beri, ırz, can ve mal düşmanlarının çizmeleri ile kirlettiği Anadolu topraklarından atıldığının ve Trakya’nın da düşman işgalinden kurtarılıp Anadolu topraklarına katıldığının tescillenmesidir. Lozan Anlaşması kararları yürürlüğe girene kadar kalan süreçte ise İstanbul yarımadası ile Gelibolu yarımadası İtalya, Fransa, İngiltere’den oluşan müttefik devletler tarafından  işgal edilmeye devam edecekti.  Ta ki 6 Ekim 1923 tarihine kadar. 4 Yıl 10 Ay 23 gün süren bu işgal de Lozan anlaşması ile sona erdi.
Mudanya sözleşmesi ile çizilmeye başlanan Türkiye Devletinin “siyasi sınırlarının batı kısmı” Lozan anlaşması ile tamamen çizilmiştir.
Sonuç olarak bu sözleşme de göstermiştir ki arazide cenk ettiklerinizle gerçekte savaştıklarımız  farklıdır. Günümüzde nasıl PYD/PKK terör örgütü ile sahada cenk ediyor gibi görünsek te ağa babaları olan şimdilik bizden daha güçlü olan devletlerle Kurtuluş Savaşında ki benzer devletlerle savaşıyoruz. Yine karşımızda İngiltere, Fransa, İtalya birde bu devletlere eklemlenen ABD ile arada sırada göz kırpan maddi ve manevi destek veren diğer ülkeler var. Bu diğer ülkeleri de tek tek yazmaya ne gerek var ki, alın birinci dünya savaşını batı da, doğuda, kuzey ve güney de Türk ordularına karşı kimler savaşmışsa hepsine ABD yi ekleyin olsun bitsin.
İşte bu nedenlerle tarihini bilmeyen, yobazlardan ve şizofrenlerden öğrenmeye çalışanların durumu fecaattir.
Sevgilerimle,

ASKERSEL SÖZLEŞME
(Convention Militaire)
Mudanya, 11 Ekim 1922 (Metin)
Müttefik Devletler tarafından 23 Eylül 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin 29 Eylül 1922 günü Müttefik Devletlere verdikleri Nota hükümleri uyarınca: Müttefik Devletler Generalleri: Büyük Britanya Hükümeti adına: General Harrington, İtalya Hükümeti adına: General Monbelli, Fransa Hükümeti adına: General Charpy; ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına: İsmet Paşa; Yunanistan adına: General Mazarakis arasında 3 Ekim 1922 ve onu izleyen günlerde Mudanya'da toplantılar yapılmıştır. Müttefik Devletler Doğu Trakya'nın, Edirne ile birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine teslimine karar verdiklerinden bu Konferansın amacı şunlarla sınırlı idi:
I.                    Doğu Trakya'dan çekilmesi istenecek olan Yunan Kuvvetlerinin geçeceği çizgiyi belirlemek;
II.                   Yunan Silâhlı Kuvvetlerinin ve sivil yönetiminin bu toprakları boşaltması ve oraya Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti memurları ve jandarmasının yerleşmesi yöntemlerini belirlemek; III. Bu değişim sırasında genel düzen ve güvenliği sürdürmek üzere, bölgede kontrolü sağlamak. Yetkili Temsilciler aşağıdaki Maddeler üzerinde uyuşmuşlardır:

1. İşbu Sözleşmenin yürürlüğe girmesi üzerine Türk ve Yunan silâhlı kuvvetleri arasında çarpışmalar durdurulacaktır.
2. İşbu Sözleşmenin yürürlüğe girmesi üzerine Trakya'daki Yunan kuvvetlerinin gerisine çekilmesi istenecek çizgiyi, Adalar Denizi (Ege) ağzından Trakya ile Bulgaristan sınırının kesiştiği yere dek, Meriç'in sol kıyısı oluşturacaktır.
3. Barış yapılmasına değin, olası her türlü karışıklıkların önüne geçmek için, Meriç'in sağ kıyısı, Karaağaç ile birlikte, Müttefik Devletlerce saptanacak yerlere yerleşmek üzere, onların askersel birliklerince işgal edilecektir.
4. Edirne çevresine ulaşımı sağlayan demiryolu bağlantısının geçiş özgürlüğünü aksamadan sürdürmek için, Svilengrad (Cisri Mustafapaşa)'dan Kuleliburgaz'a dek Meriç'in sağ kıyısını izleyen demiryolu kesimi üç Müttefik Devlet ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ve Yunanistan'ın birer delegesinden oluşacak Karma bir Komisyonca, özel bir Sözleşme ile düzenlenecek, bir denetime bağlı tutulacaktır.
5. Doğu Trakya'nın Yunan Kuvvetlerince boşaltılması işbu Sözleşmenin yürürlüğe girmesi üzerine başlıyacaktır. Boşaltma, askerlerden başka, çeşitli askersel örgüt ve servisleri, onların her türlü taşıma araçlarını, savaş gereç ve silâh stokları ile yiyecek maddelerini de kapsayacaktır. Boşaltma yaklaşık on beş günlük bir süre içinde gerçekleştirilecektir.
6. Jandarma da birlikte olmak üzere, Yunan sivil memurları en kısa bir süre içinde çekilecektir. Yunan memurları her yönetim bölgesinden çekildikçe sivil yönetim Müttefiklerin memurlarına bırakılacak ve onlarca da, olanaklı ise, o gün Türk memurlarına geçirilecektir. Bu el değiştirme işlemi Trakya'nın baştan başa Yunan kuvvetlerince boşaltılmasının bitimi üzerine, en çok otuz gün içinde son bulmuş olacaktır.
7. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin, memurlarıyla birlikte, yerel düzen ve güvenliğin sürdürülmesi ve sınır ve demiryollarının korunması için, kesinlikle zorunluk duyulan sayıda, jandarma kuvvetleri de bulunacaktır. Bu kuvvetlerin toplamı, subaylarıyla birlikte, sekiz bini aşmayacaktır.
8. Yunan kuvvetlerinin geri çekilmesi ve sivil yönetimin el değiştirme işlemi, başlıca Merkezlerde yerleştirilecek olan Müttefiklerarası Kurulların yönetiminde yapılacaktır. Bu Kurulların görevi, yukarıda sözügeçen çekilme ve el değiştirme işlemlerini kolaylaştırmaya aracılık etmektedir. Kurullar her türlü aşırılık ve şiddeti önlemeğe çalışacaktır.
9. Bu Kurullardan başka, Doğu Trakya'yı Müttefik Kuvvetleri işgal edecektir. Yaklaşık yedi Taburdan oluşacak bu kuvvetler düzenin korunmasını sağlıyacak ve sözkonusu Kurullara destek olacaktır.
10. Müttefik Devletler Kurulları ile askerlerinin geri çekilmesi, Yunan kuvvetlerinin boşaltma hareketinin bitişinden otuz gün içinde gerçekleştirilecektir. Müttefik Devletler Hükûmetleri, düzenin sürdürülmesi ve Türk olmayan halkın korunması için yeterince önlem alındığı konusunda uyuşurlarsa, bu geri çekilme işi daha erken bir günde yapılabilecektir. Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti yönetimi ve jandarması bir bölgede düzenli bir biçimde görev yapmağa başlar başlamaz, Müttefik Kurulları ve kuvvetleri o bölgeden otuz günlük sürenin bitiminden önce çekilebilecektir.
11. Anadolu'da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin kuvvetleri aşağıda gösterilen çizgiler üzerinde duracak; bu çizgileri Barış Konferansının açılışına değin ve Konferansın yapıldığı sürece geçmeyecektir. Çanakkale Bölgesi: Lapseki kuzeyinde Bozburnu ve güneyde Kumburnu temel noktaları oluşturmak üzere, Asya kıyısından yaklaşık onbeş kilometre derinlikte bir çizgi. İzmit Yarımadası: İzmit körfezinde Darıca'dan başlayıp Gebze'den geçerek Karadeniz üzerinde Şile'ye uzanan çizgi. (Burada adı geçen yerler Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetine bırakılacaktır). Darıca'dan Şile'ye giden yol Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ile Müttefik Devletler askerlerince ortaklaşa kullanılabilecektir. Yukarıda belirtilen ayırıcı çizgiler Müttefik Ordularının her birinden bir Subay ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin bir subayından oluşacak Karma Komisyonlarca belirlenecektir. Müttefik Devletler Hükûmetleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti çıkabilecek olayların önünü alacak gerekli önlemlere başvurmakla birlikte, aşağıda yazılı yerlerde kendi kuvvetlerinin sayısını çoğaltmağı, tahkimat ya da başkaca askersel işlere girişmeği yükümlenirler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti Bozburnu (Lapseki kuzeyi) ile Karaburun (Karabiga kuzeyi) arasındaki deniz kıyısının en az on beş kilometre yakınına dek top yerleştirmemeği üstlenir.
12. Müttefik Devletler kuvvetleri şimdi bulundukları toraklarda kalacaklardır. Bu topraklara Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, Barış Konferansının kararlarına değin, saygılı olmağı üstlenir. İşbu topraklar şunlardır: İstanbul Yarımadasında: Karadeniz kıyısında Pedima'nın yedi kilometre kuzeybatısındaki bir noktadan, Istranca, Mertekli, Kışağılı, Sinekli, Karasinan Çiftliği, Kadıköy, Yenice, Kadurina Çiftliği, Kalikratya'ya dek (tüm bu yerler içeride kalmak üzere) uzanan çizginin doğusundaki yarımadanın tümü; Gelibolu Yarımadasında: Baklaburnu, Saros Burnu, Bolayır ve Soğluma ağzı (tüm bu yerler içeride kalmak üzere) çizgisinin güneyinde kalan Gelibolu Yarımadasının tümü.
13. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, Barış Andlaşmasının onaylanmasına değin, Doğu Trakya'ya kuvvet geçirmemeği, orada bir ordu toplamamağı ve bulundurmamağı yükümlenir.
14. Bu Sözleşme, imzasından üç gün sonra, 14/15 ekim 1922 gece yarısı yürürlüğe girecektir.
Mudanya'da, Fransızca olarak, 11 Ekim 1922 günü imza edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına : Ferik (Tümgeneral) İSMET
Fransa adına: General CHARPY
İtalya adına: General MONBELLI
Büyük Britanya adına: General HARRINGTON


30 Kasım 2018 Cuma

Merhaba,

8 Aralık 2017 de bundan bir yıl önce "İftira ,Ölüm Cezası, Cumhuriyeti Kuranların Adaleti" başlığı altında bir yazı kaleme almıştım.İyi ki de almışım.

Türklüğün Varoluş efsanelerinden biri olan Ergenekonu bir terör örgütü ismi olarak lanse eden kahpeler ve onlara çanak tutanlar, alkışlayanlar,peşlerinden koşanlar,yaltakçılar, kendi şahsi menfaatlerini kahpelerin şahsi menfaatleri ile birleştiren şeref yoksunları, Ülkenin tek ve milli olan kendi özbağrından çıkan Türk Sialhlı Kuvvetlerine her türlü hile,hokkabazlık,kanun dışılıkla kara çalmaya çalışan kendileri kalpleri ve gelecekleri KARALAR, ilerlemiş yaşlarına aldırmadan kanserle boğuşan Türkiyeyi Cüz zam illetinden kurtaran, kızlarımızın da okuma hakkını savunan Hanımefendi Sayın Türkan SAYLAN'a bel altından vuran her bir haltın altından çıkan unvanı Profesör olup bir aralar FETÖ ülkeye dönme diye uyarılar yazan bir halt olmayan şeref yoksunları, Haysiyetine ve Gururuna yediremeyip canını kendi elleri ile sonlandıran Yarbay Ali TATAR'ın ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sekreterinin kanlarını ellerinde taşıyanlar FETÖ cülerden ve FETÖ den daha betersiniz. Çünkü sizler satılıksınız. 

Dün FETÖ ye kendinizi sattınız. Yarın kime, bugün kimlere satıyorsunuz?

Alın Size İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/16 Kamuoyunda Ergenekon denilen davaya ilişkin esas hakkındaki mütalaası:

Fetullah Gülen'e ve örgütüne karşı toplum kesimlerine yönelik başlatılan operasyonlar sonucu delilsiz, hukuka aykırı, uydurma iddialarla başlatılıp adli hatalar ve sahte delillerle sürdürülen bir davaların bir kumpas-komplo olduğu yıllar sonra ortaya çıkmıştır.Ergenekon isimli bir terör örgütü gerçekte hiç olmamıştır. FETÖ algı yönetimi ile toplumu kendine esir ederek derin bir yapının devleti, terör örgütlerini ve herkesi kontrol ettiğini, bu yapının Ergenekon isimli bir terör örgütü olduğunu iddia ederek birçok kimseyi buna inandırmıştır. TSK'nın askeri darbelerini, siyasi nedenlerle işlenen suçları, faili meçhul kalan cinayetleri, bazı doğal ölüm hadiselerinin komplo teorilerini birleştirip büyük bir terör örgütü varmış gibi gösterebilmiştir. Ergenekon terör örgütü iddiası, Fetullahçı Terör Örgütü tarafından kendi terörizmini gizlemek için uydurulmuştur. Hayali bir terör örgütüne yönelik davalar açılmış, yıllarca kamuoyu meşgul edilmiş, toplumun şüpheli Fetullah Gülen ve cemaatine karşı olan kesimleri sindirilip baskı altına alınmıştır.

29 Ocak 2018 Pazartesi

Afrin Askeri Operasyonu Üzerine Düşünceler


Operasyon yüksek ateş gücü ile birleşik kuvvet harekatı şeklinde planlanmış. Başlangıçta Hava Kuvvetlerinin ve Topçunun yüksek ateş gücü ile terörist mevzileri ağır bombardımana tabii tutularak moral üstünlüğü ele geçirilmiş ,ardından piyade ve ÖSO birlikleri kıyıbaşlarını tutmuş daha sonra da zırhlı ve mekanize birlikler devreye girmiştir.

Kıyıbaşı olarak 8 nokta belirlenmiş maksat sınır hattımızdan güney istikametine doğru terör unsurlarını süpürmek olarak hedeflenmiştir. Süpürme harekatı kapsamında sınırlarımızda başlayan arazinin dağlık olması nedeni ile yaya piyade unsurları kullanılmış kıyıbaşları tutulup ilerleme sağlandıkça zırhlı birliklerin zırh ve ateş gücünden faydalanmak maksadı ile zırhlı birlikler parça parça devreye sokulmuştur. Harekat arazisinin imkanları doğrultusunda olabildiğince süratli devam etmektedir.

Geçmişte müşterek harekat tank,top,havan,jandarma, GKK, Mekanize Piyade birliklerinin hepsine aynı anda emir komuta etmiş zırhlı birlik subayı olarak harekatın planlaması ve bence bu kadar ağır bombardımana rağmen yavaş gelişmesi konusunda bir kaç itirazım var.

Bu harekatın hızlı ve etkili gelişmesini sağlayacak en önemli unsur zırhlı birlik harekatı olup maalesef bu harekatın başlangıcından beri zırhlı birlik harekatı bu güne değin yapılmamıştır. Terör örgütünün savaşma azmi ve cesaretini kıracak en önemli unsurlardan bir tanesi zırhlı birlik harekatıdır. Şu ana kadar zırhlı birliklerin ateş ve zırh gücünden faydalanmış manevra ve hız gücünden ise faydalanılmamıştır.

Azez -Afrin hattı , Reyhanlı -Afrin ve son olarak da İdlib haritan-Afrin hattı zırhlı birlik harekatına oldukça uygun arazi kesimleridir.Zırhlı birliğin sürat ve manevra gücünün kullanılarak bölgenin süratle terör unsurlarından temizlenmesiyle tutulan kıyıbaşlarının örs, zırhlı birliklerinde çekiç görevi yapması ile teröristlerin hem meskun mahallerden alacağı lojistik destek hem de meskun mahal muharebesi için mevzilerinden terör unsurlarını çekmesine engel olunacaktır.

Meskun mahallerinin kuşatıldığı ve terör unsurlarının bu meskun mahallerden desteksiz bırakıldığı zaman zaten terör unsurlarının dağda yaşama veya direnme kabileyetlerininde kırılacağı aşikardır.
Zırhlı birlikler için doğu batı, güney kuzey hattı dağlı araziler dışında kalan alan 50 km ye 30 km ye tekabül ediyor ki bu mesafelerde yüksek ateş gücü,manevra, zırh gücü sayesinde operasyonun hızını en az 2 katına çıkartacaktır. Dolayısı ile hızlı bitirilen operasyon yorgunluk ve maniplasyonlara kapalı olacaktır. Böyle bir harekat aynı zamanda zayiat sayısını da minumum seviye de tutacaktır diye düşünmekteyim.

Bunu sadece ben mi biliyorum elbette hayır. Muhtemelen bu operasyonda ki hem siyasi düşünce, hemde askeri düşünce örs çekiç harekatından ziyade süpürme harekatını seçerek terör ve yandaşlarının kontrol edilmek istenilen arazi üzerinden güneye doğru geri çekilmesine ve veya kaçmalarına olanak vermektedirler. Burada ki temel sorum da  işte tam buradadır. Bölgeyi boşaltacak terör unsurları hangi hatta duracaklardır? Çekilmelerine izin verilen terör unsurları ne kadar zaman sonra toparlanıp bize karşı tekrar tehdit oluşturabilirler?

Siyasi iradenin harekat için belirlediği ve TSK ne verdiği direktifin içeriğini tam olarak bilemediğimiz için bu konuda yorum da yapamıyoruz. Ancak görünen o ki TSK nin süpürme harekatını seçmesi konusunda siyasi iradenin direktifi olduğu aşikardır.

11 Aralık 2017 Pazartesi

Adalet, Adalet, Hak, Hukuk, Guguk


İstediğiniz kadar bağırın, çağırın. Devrin gücünü ellerinde tutan iktidarların verdiği kadar hakkın var. Bu da bize Adalet, Hak, Hukuk, Guguk diye yutturulmaya çalışılıyor.
George Orwell 1940’larda yazdığı Hayvan Çiftliği kitabında “ Bütün hayvanlar eşittir, bazı hayvanlar daha da eşittir.” Tespiti, dünya tarihinde ki en büyük tespitlerden bir tanesidir. Bizim kanunlarımız ağırlıklı olarak “İnsanı” değil “Malı” koruyan bir hukuk rejimidir. Örneğin bir adamı dövün ( basit yaralama ) cezası 6 aydan 1 yıla kadar hapis, Mala zarar verin, 4 aydan 3 Yıla Kadar hapis cezasını yiyin.
Sözüm onlara, ileriden geriye doğru yürüyen, gerisini parlatmaya çalışan en üstün geri zekâlılar diyor ki : “ Eşitlik ancak hukuk önünde olabilir. “ Hangi hukuk be kardeşim? Diyecekler ki bana ilahi hukuk. Ölünce….Bu dünya hukuku nerede kaldı o zaman? Ne için yaşıyoruz?
Genelkurmay Kavşağının önünde bir heykel var Kol Saati heykeli. Nam-ı Değer Zafer Çağlayan anıtı. Kirlenmişliğin ve rüşvetin anıtı. Anıt, dört yöne bakan dört adet kol saatinden oluşuyor. Sanki, dünyanın bütün yönlerini kirlettiniz der gibi…
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, WhatsApp’ta profil resmini değiştirdi. Çağlayan, profiline Tevbe Suresi 40’ıncı ayetini “Üzülme! Çünkü Allah bizimledir” cümlesini yazdı.

Şimdi Hukuk’ dan bahsedelim. Rüşvetin hukukundan.
Küçükken parmaklarımızla sayardık. Bir elimizin parmaklarıyla, bu tutmuş, bu temizlemiş, bu pişirmiş, bu yemiş, bu da hani bana hani, bana demiş. Rüşvetin hukuku, paylaştıkça üstü örtülen, legalleştirilen, sadece hukuk dan değil kanundan da kaçırılan bir hukuktur.  
Başta ne dedik, bizim kanunlarımız insanı değil Malı korur. Oysa ki malı da insanı da koruyan ne hukuktur, ne de kanundur. Koruyan AHLAK ve VİCDANDIR.
Eşitlemeyi sadece hukuk da görmek cahilliğin dik alasıdır. Hangi rejimde yaşarsanız yaşayın, kanunlarınız mükemmel de olsa, onları uygulayacak ve uygulatacak gücünüz, aynı zamanda AHLAK ve VİCDAN sahibi yöneticileriniz yoksa EŞİTLİK de yoktur. Dünyanın en kötü rejiminde yaşayın. Eğer AHLAK ve VİCDAN sahibi yöneticileriniz ve kanunları uygulatacak güçleri varsa, orası Cennetten bir köşedir.   
Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyeyim hukukun üstünlüğü gibi bir ütopyaya da sahip değilim. Ancak, halen uygulanmakta olan üstünlerin hukukundan da memnun değilim. Evet hiçbir zaman eşitlik olmayacak, tabiat âleminde, bazı hayvanlar daha da eşit olacakta, bu kadarına da pes yahu.

Kıssadan hisse eşitlik hukuk önünde olmaz. Eşitlik VİCDAN la ,eşitlik AHLAK la olur.


8 Aralık 2017 Cuma

İftira ,Ölüm Cezası, Cumhuriyeti Kuranların Adaleti


Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyimiz Tarih kitaplarımızda öğretilmedi.

Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyi ve nicelerini unuttuk.

Onları unuturken başkalarını göğe çıkarttık.Sitem, öğretmeyene değil, unutturanlara ve unutanlara....

Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ermeni tehcirinden dolayı Nemrut Kürt Mustafa Paşa Divan-ı Harbince işlemediği bir suçtan dolayı yargılanmış ilk yargılanmada kürek cezasına çarptırılmış tam Malta'ya cezasını çekmeye gidecekken, cezayı yeterli görmeyen  Nemrut Kürt Mustafa Paşa onun kanını akıtacağım diyerek Divan-ı Harbin suçsuz şeklinde oy kullanan iki üyesini değiştirerek tekrar yargılayıp Ölüm cezasına çarptırmış, Beyazıt Meydanında astırtılarak idam gerçekleştirilmiştir. ( Bu arada yargılamalar şen şakrak. Avukat yok ve yargılamalar gizli.)

Nusret Beyin Son Mektubundan ( Eşine ) ,

Hayriye,
Gümüş Tabakamı,saatimi ve boş cüzdanımı sana verilmek üzere tutuklu Binbaşı Hamdi Beye verdim.O biraderime verecektir. Borcumu gösteren pusulayı ağabeyime verdim. İleride müsait zamanınızda kapatırsınız.

........................
Çocuklarım sana emanet .Terbiyelerine itina et.Fakir ve açsınız. Allah Yardımcınız olsun. 

Ağabeyine Yazdığı Vasiyeti,

Bugün Hayatımın son dakikalarını yaşıyorum.Vicdanım katiyen azap içinde değildir.Hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka gayem yok idi.Onu elhemdülillah doğruluk ve dürüstlükle yerine getirdim.Bana isnat edilen cürümlerin hiçbirinin faili değilim.Suçsuz ve günahsızım.Gareze kurban oluyorum.Mustafa Paşa garezini bu günde gösterdi. İzzeddin ( Nusret Beyin kayın biraderi ) ayrıntısını anlatsın.Damat Ferit Paşa Hükümeti, devlet ricalini birer birer ingilizlere teslim edip Malta'ya gönderirken beni de göndereceklerdi.Bizzat Nemrut, Merkez kumandınlığına giderek otomobiliyle gelen İngiliz Subayına "biz bunun kanını akıtacağız, bunu bize bırakınız" dedi.

Küçük çocuklarımla eşimi yalnız ve çok fakir olarak bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile olmayacaktır.Allah aşkına sokaklarda bırakma. Validesi çocuklarımın terbiyesine baksın ve sabretsin...................
....................
.........................
..............................Bugünkü Vakit Gazetesinde okudum.Mustafa, kanımı dökmekten lezzet aldığını övünerek söylüyor. Allah'ım intikamımı sen al!..İradeyi almak için Saray'a gitmiş.Saray'da Dahiliye Nazırı Cemal Bey'i görmüş, ne garip tesadüf. Ben bu adamlara bir fenalık yapmadım benden ne istiyorlar? Siyaset mi? Haşa...İntikam?. Fakat fakat pek yanlış ve kötü bir harekette bulunduklarının farkında değil gafiller.Milletim,vatanım yaşasın.Elbet ve elbet benim gibi mağdur bir suçsuzun intikamını alacak adil bir kuvvet ortaya çıkacaktır. Ona inanarak dünyayı terk ediyorum. Allahım, Ailem ve çocuklarıma sen acı. ( İstanbul Hapishanesi 336 senesi Ağustosun üçüncü salı günü )

Kardeşin Nusret     

Masum Yurtseverlerin uyduruk mahkemelerde ve uyduruk delillerle nasıl yargılandıklarını ve önceden verilmiş kararlarla nasıl yok edildikleri konusunda bilgi sahibi olmak için Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi kararlarının incelenmesinde fayda vardır. Cumhuriyet Kurulduktan sonra, Atatürk'ün teklifini görüşüp kabul eden TBMM tarafından Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'in Ailesine ( eş ve üç çocuğuna ) 1000 kuruş maaş bağlanmasına dair kanunu kabul etmiştir. 

Yukarıda az biraz bahsettiğim Nusret Beyin hazin hikayesi günümüze ne kadar benziyor değil mi? Ergenekon,Balyoz, İzmir Casusluk, Fuhuş ve Şantaj gibi uyduruk mahkemeler ve davalar.

Daha öncesi de var da dilim varmıyor söylemeye.

Bir Mutasarrıf düşünün ( kaymakam ile Vali arasındaki en büyük yerel amir ) ki cebinde delikli beş kuruşu yok. Ailesi aç ve yalnız. Vatanını düşman ve işbirlikçileri işgal etmiş.Ölüme mahkum edilmiş. ama o vakarından taviz vermeyerek Milletim , vatanım yaşasın diyecek kadar onurlu ve şerefli. 

Şimdi soruyorum taa Afrika Kıtasının bir ucunda iken memlekete gel seni yargılayacağız diyen mahkemeye koşa koşa gelen bir subay ve o subayı mahkum edenler şimdi nerede? Ve yine soruyorum hala vicdanlarda Türkün en büyük Destanının adını TERÖR ÖRGÜTÜ diye lekeleyen ŞEREFSİZLER nerede?

Bana Kimse Adalet diye bahsetmesin. Adalet diye bir kavram varsa o da Gücün adaletidir. Güçsüzsen bu düzen de Adalette yoktur.Cumhuriyetin temellerine dinamit koyanlar adaleti de piç etmişlerdir.

Yaşzede arkadaşım senin ADALETİN NEREDE ?

24 Ekim 2017 Salı

Yüksek Askeri Şura Mağdurları Derneği İkinci Olağan Genel Kurul Konuşmam

Saygıdeğer Arkadaşlarım Derneğimizin İkinci Olağan Genel Kurulunda Yapmış Olduğum konuşma aşağıdadır. Umarım yolumuza bir nebze ışık tutar.

Öncelikle Yüksek Askeri Şura Mağdurları Derneğimizin ikinci Olağan genel kuruluna katılan siz değerli üyelerimizi ve hazirunu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Olağan Genel Kurulumuzun hedeflerimize bir adım daha yaklaşmamıza vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
Sözlerime Nazım Hikmetin eşsiz şiirlerinden biri ile başlamak istiyorum :

Dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.

Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.

Yani içerde onyıl on beş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.

İçinizde suçsuz ve günahsız bir şekilde hapiste yatan iki kişiden biriyim. Ha bir gün, ha beş gün. Oda hapsinden bahsetmiyorum. Gerçek bir cezaevinden. Gardiyanları , havalandırması, demir kapıları, parmaklıkları, tel örgüleri, havalandırmada sadece gökyüzünü görebildiğiniz, kömür karası elbiselerin giydirildiği bir cezaevinden. Rütbenizin önemli olmadığı, er gardiyana komutanım dedirtilen bir cezaevinden. Bu toprakların şairi Ahmed Arif’in dediği gibi dayandık :

   Öyle yıkma kendini,
   Öyle mahzun, öyle garip...
   Nerede olursan ol,
   İçerde, dışarda, derste, sırada,
   Yürü üstüne - üstüne,
   Tükür yüzüne celladın,
   Fırsatçının, fesatçının, hayının...
   Dayan kitap ile
   Dayan iş ile.
   Tırnak ile, diş ile,
   Umut ile, sevda ile, düş ile
   Dayan rüsva etme beni.

Ve Necip Fazılın dizelerinde belirttiği gibi hikmete, selamete yaklaştık,

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es...
Gediği açıp bir soluk almamıza izin veren, BAĞRINDAN ÇIKTIĞIM AZİZ TÜRK MİLLETİNE, Milletin İradesini temsil eden TBMM ne , Siyasi İktidara ve Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımı sunuyorum. Her ne kadar gönül kırgınlığımız da olsa burada 6191 sayılı yasaya eklenen EK Geçici 32 madde de katkıları olan ASDER’e ve onun onursal Başkanı Adnan Tanrıverdiye’ de teşekkür etmekten de kendimi alamıyorum. Yasanın çıkmasından sonra kurulan derneğimiz de bugüne kadar emeği geçen bir tutam toz tanesi kadar da faydası olan her kişiye ayrı ayrı teşekkürü borç biliyorum.
Gece, gündüz demeden benimde işim var, çoluğuma çocuğuma para kazanmam lazımı düşünmeden , cebinden para harcayarak Ankara yollarını mesken tutup Kanun, Genel Tebliğ çıkartıp üyelerimizin bütün problemleri ile yakından ilgilenen Başkanımız, Kader arkadaşım, Dostum Yüksel SALTER’e de şükranlarımı sunuyorum. 
Geleceğe bakış açımı da buradan sizlerle değerlendirmek istiyorum. 2019 yılında takvimde bir değişiklik olmaz ise bahar aylarında Belediye Seçimleri, Yazın Cumhurbaşkanlığı, Sonbaharda da Milletvekilliği seçimleri gözüküyor. Bu seçimlerin ikisi Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği birleştirilse dahi en az iki seçim bekliyor bizi.

Öncelikle durum tespiti yapmak gerekirse,
Siyasilerin seçim telaşına şimdiden düştüğü AKP nin beğenmediği ( Tayyip Erdoğan’ın ) Belediye Başkanlarının istifa ettirmesi de bunun en önemli göstergesidir. AKP  bu seçimlerden yeniden birinci parti çıkmak için her türlü manevrayı yapmaya muktedir ve isteklidir. Özellikle yeni iktidarın temsilcisi olacak Cumhurbaşkanının seçiminde artık ilk turda % 34 oy yetmemekte en az %51 oy gerekmektedir. Bu nedenle AKP, MHP ile yakınlaşmış, diğer sağ tandanslı partileri içine alarak eritmiştir. DP eski başkanı Süleyman SOYLU halen içişleri bakanı, HAS Parti eski başkanı Numan Kurtulmuş  halen Kültür ve Turizm bakanlığını yürütmektedir. Saadet Partisinde de iç karışıklık çıkarılmıştır. Mal varlıkları, paraları icra tehdidi altındadır. HDP nin Genel Başkanları da hapistedir. İktidar hesabını yaparken AKP %0,01 oyun bile önemli olduğunu göz ardı etmemektedir. Maalesef yakın tarihimizde YSK nun alenen seçim kanununa muhalefet edilen oy ve zarf mühürlememe olayında, siyasi baskı ile karşı karşıya kalarak veya aleni olarak taraf tutarak aldığı kanunsuz kararın sonucu önümüzdeki seçimlerde de neler yapılabileceğinin göstergesidir. Kısaca her OYUN değeri, diğer seçimlerle kıyaslanmayacak derece de pahalıdır.

Oyumuzun, oyunuzun Türkiye siyaset seçim tarihinde ilk defa üç adet değeri oluşturulmuştur.
1.       Kullanılan oy değeri
2.       Kullanılmayan oy değeri
3.       Hatalı veya değiştirilen oyun değeri

Bu güne değin hatalı oylar kullanılmayan oylarla aynı kategori de alınmaktaydı.
Nedense bu üç değerde iktidar partisine yaramıştır. Korkarım ki bitmeyen OHAL sonucunda oyları kullanırken “açık oy, gizli tasnif” şeklinde de seçim yapmayız.

Bugünden sonrasını da tarih yazacaktır. Bu tarihi yazacak olan sizlerde karşımda oturmaktasınız.

Bizlerin oy seçiminde iki alternatifi mevcuttur. Ya bugüne kadar olduğu gibi körü körüne AKP ye sorgulamadan, pazarlık yapmadan, bir şeyler istemeden oylarımızı vereceğiz ya da OYUMUZUN UCUZ olmadığını göstereceğiz. İsteklerimizi en yüksek perdeden belirterek etki alanımızı genişleteceğiz.

Pekala bunu nasıl yapacağız?
Bugüne değin gerçekleştiremediğimiz, yapmak isteyip de yapamadığımız, bütün üyelerimizin her yerde, her siyasi parti mensubuna ( Parti Farkı Gözetmeksizin ) Derneğimizin görüş ve önerilerini kendi cümleleri ile kendi mağdurluklarını da ön planda tutarak, mağdur olmadığını hissediyorsa mağdur olan arkadaşlarının hislerine tercüman olarak anlatmasıdır.

  
Üzerine basarak bir defa daha tekrar ediyorum ister iktidar partisi olsun, isterse başka bir siyasi parti olsun bu mağduriyetimiz ve isteklerimiz partilerin en aşağıdaki görevlileri veya sempatizanı olsun her düzeydeki her kese bıkmadan usanmadan anlatılmalıdır. 

Olabildiğince Yönetim kurulumuza bu yönde yardımcı ve yol gösterici olarak bu işi 2018 sonuna kadar çözmemiz gerekmektedir.

Naçizane teklifim, siyasilerle konuşurken bunun bir para meselesi olmadığı ONUR VE ÜNİFORMA meselesi olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Çünkü bizden çalınan sadece para ve yıllar değil, onur ve üniformamızda çalındı.

6191 sayılı kanuna , DPB lığının genelgesine bir bakın hiç pişmanlık veya özür noktasında bir şey bulabilecek misiniz? Onu da geçtim hiç birileri sizi arayıp pardon dedi mi?

Saygı sevgi ve muhabbetlerimle arz ederim.