27 Kasım 2014 Perşembe

DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU SONUÇ RAPORU

Darbe kırılmalarını yaşamış ve demokratik konsolidasyonlarını tamamlamış ülke parlamentolarının darbe sonrası pratikleri, olağan dönem süreçleri bakımından ufuk açıcı örneklerle doludur. 2007 yılında İspanya Temsilciler Meclisi tarafından kabul edilen “Tarihin Anısından Kurtulma Yasası (The Law on the Recovery of Historical Memory)”, Franko rejimini kınamakta, mağduriyetleri telafi edici ekonomik hükümler içermekte ve toplu mezarlarda yakılma ve benzeri kayıpların açığa çıkarılması yolunda hükümler içermektedir. Ayrıca, Yargıç Baltasar Garzon’un uluslararası hukukun kendisine yetki verdiği içtihadı ile kurduğu cesur kararlar da anılmaktadır.
Aynı şekilde Arjantin örneği de öğreticidir. Arjantin Parlamentosu yürürlüğe girmiş olan askeri affın kaldırılması kararını almış, yargılama sonunda darbeciler mahkûm olmuş, darbede zarar görenler için tazminat düzenlemelerine gitmiştir. Bu ülkede 2000 yılına kadar ödenen yaklaşık tazminat tutarı, 750 milyon dolardır. Portekiz, Şili, Yunanistan benzer örneklerle doludur. Türkiye’nin 1960, 1971, 1980 ara rejimleri ve akla geldiğinde verilen muhtıralar sırasında veya sonrasında genellikle susması, istisnaen de söylemin dışında kurumsal çözümler üretememesi sorgulanmalıdır.
Sonuç ve Öneriler
Demokrasilerde esas olan millî iradenin dokunulmazlığıdır. Türkiye’de her on yılda bir gerçekleştirilen darbeler, ‘milli iradeyi’ yok ederek, demokrasinin kesintiye uğramasına yol açmış; Türkiye’nin kanun devletinden hukuk devletine dönüşmesine engel olmuştur. Milletin
temsil hakkını tehlikeye düşürecek her müdahale demokrasi, hukuk ve insan hakları ile evrensel değerleri çiğnemek manasına gelir. Millet iradesinin sürekliliğinin sağlanması ve aksamaya uğratılmaması, temsili demokrasinin temelidir. Bu yüzden demokrasi, her koşulda korunması gereken ve kültür benliğimize nakşedilmesi gereken bir değerdir.
Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana atanmışlar ile seçilmişler arasında var olan ve zaman zaman gün yüzüne çıkan çekişmenin adı: Devlet - hükümet kamplaşmasıdır. Bunun arka planında, Türkiye’de kendisini devletin gerçek sahibi olarak gören bazı bürokratların,
toplumun içinden çıkan seçilmişlere yönelik derin güvensizlikleri yatmaktadır. Bu hastalıklı düşünceye göre, Türkiye’de seçilmişler, bir başka deyişle siyasiler, nihai tahlilde “kendi menfaatlerini millî menfaatlerin üzerinde gören, güvenilmez kişilerden oluşmaktadır.” Bu
nedenle siyasilerin, devlet tarafından her zaman ve her şart altında gözetlenmesi zaruridir. Bu anlayış, 1982 Anayasası’nda vücut bulan kuşkucu, kendisinden başka kimseye güvenmeyen aynı zamanda statükocu bürokratik vesayetin de temel dayanağıdır.
Türkiye’de meydana gelen darbeler görünürde bazen sağa, bazen sola, kimi zaman hem sola hem sağa bazen de dindarlara karşı yapılmıştır. Darbeler gerekçelendirilirken bu tür ideolojik argümanlar kullanılmış olmakla ve değişik dönemlerdeki askeri müdahalelerde, bazı kesimler
diğerlerinden daha fazla diyet ödemekle birlikte aslında fatura tüm toplum tarafından ödenmiştir. Dünya ve Türkiye örneklerinin öğrettiği; darbelerin tüm halka karşı yapılmış olduğu, darbe süreçlerinin hak ve hukuk kavramlarının askıya alındığı talihsiz dönemler olduğudur. Toplumun tüm kesimleri ve bunların siyasi temsilcilerinin her çeşit darbe,
muhtıra ve demokrasiye müdahale süreçlerine karşı ortak tepki göstermesini sağlayacak, demokratik bilinç düzeyini yükseltecek bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Hiçbir kesim diğerinin acılarına kayıtsız kalmamalıdır. Yalnızca mağdur olunduktan sonra evrensel haklar hatırlanmamalıdır. Herkesin asgari bir ilkesel duruş göstermesi ve empati kurması insanlığın ve vicdanın bir gereğidir.
Askeri müdahaleler Türkiye’nin yakın tarihinin karanlıkta kalmış dönemleridir. Sözde millet ve milletin huzuru bahanesiyle yapılanlar; yüz binlerce insanın sorgusuz sualsiz cezaevlerine ve kışlalara kapatıldığı, işkencelerin yapıldığı, geleceklerin çalındığı, idamların yaşandığı
karanlık dönemler olarak anılacaktır. Darbeler; sözde toplumsal huzuru tesis etmeye gelenlerin Edirne’den Ardahan’a tüm ülkeyi açık hava hapishanesine dönüştürdüğü, konuşmanın yasak olduğu, kitlelerin dilsizleştirildiği, susturulduğu, hatta kitapların suç sayıldığı, yakıldığı, korku imparatorluğunun inşa zamanlarıdır.
 “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan” komisyonumuz mecliste grubu bulunan tüm partilerin ortak girişimi ve uzlaşması ile teşekkül etmiş ve faaliyetlerini sürdürmüştür. Cumhuriyet tarihinde bir ilki başaran Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu adımla ülkedeki demokrasinin ve toplumsal barışın tesisinde önemli bir kazanım sağlamıştır. Bu Komisyonun varlığı aynı zamanda, siyasi kültürün demokratik olgunluğunun da tescili niteliğindedir. Türkiye bugün, dünle mukayese edilmeyecek bir noktadadır. Bundan sonrası
demokrasi kültürünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve farklılıklara saygının yaygınlaştırılması ve silahlı bürokrasi ile işbirliği içine giren sivillerin bu tepeden inmeci anlayıştan bir sonuç alamayacaklarına inandırılmasıdır, ikna edilmesidir. Dünün darbe işbirlikçilerinin ve heveslilerinin, tümünün olmasa da, nedamet ifade edici açıklamaları Türkiye’nin yarınları için
umut ışığıdır.
Komisyonumuz üç alt komisyon halinde çalışmalarını yürütmüş ve sonlandırmıştır. Bunlar;
• 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası Alt Komisyonu,
• 12 Eylül 1980 Darbesi Alt Komisyonu,
• 28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi ve 27 Nisan 2007 E-Bildirisi Alt
Komisyonu.
Alt komisyonların ulaşmış olduğu sonuçlar ile milletvekillerinin görüşlerine bağlı olarak geliştirilen öneriler:
1. Sivil Anayasa. Mevcut anayasa ile birlikte temel yasaların büyük çoğunluğu darbelerden miras kalmıştır. 12 Eylül rejiminin dolayısıyla militarist söylemin temel özelliklerini içinde barındıran anayasalar döneminin sona erdirilmesine ve milletin temsilcilerince hazırlanacak bir anayasaya her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Halkı bir yığın düzeyine indiren hâlihazırdaki anayasayla çoğulcu demokratik bir sistem ve iç barış kurulamaz. Temel insan haklarının güvence altına alındığı; hükümetin yönetilenlerin rızasına dayandığı;çoğunluğun yönetiminde, lakin azınlık haklarının garanti altına alındığı; özgür ve adil seçimler, kanun önünde eşitliğin, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin var olduğu; hükümetin anayasa ile sınırlandırıldığı; toplumsal, ekonomik ve siyasal çoğulculuğun, hoşgörü, işbirliği ve uzlaşma değerlerinin benimsendiği;
tam demokrasi, çoğulculuk ve özgürlüğün esas alındığı bir kavrayışla halkın gerçek temsilcilerince, halkın önünde ve yüksek sesle tartışılmış yepyeni bir anayasa yapılmalıdır.
2. Gerçekleri Araştırma Komisyonu. Komisyonumuzun ele almış olduğu konunun derinliği ve kapsamının genişliği sebebiyle detaylı araştırma fırsatı ve imkânı bulunamayan hususların olduğu ortaya çıkmıştır. Bu itibarla yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle, Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır.
Bahse konu Komisyonun Genel Kurul’un takdir edeceği süreyle çalışması ve daha geniş yetkilerle donatılmasını teminen, devlet sırrı, ticari sır ve
bankacılık sırrı niteliğindeki bilgilere erişme imkânını verecek hukuki
düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlara paralel olarak TBMM İç Tüzüğünde de
gerekli değişikliklerin yapılması sağlanmalıdır.
Darbe mağdurları: Temel insan haklarının askıya alındığı darbe,
muhtıra ve post modern darbe dönemlerinde mağdur olan, işkenceye uğrayan, hüküm giyen vatandaşların ve kamu görevlilerinin, durumlarının incelenmesi, gerektiğinde yargılamanın yenilenmesi, haklarının iadesi, ayrıca işkence, insan hakkı ihlalleri yapan ve insanlığa karşı suç işleyen kamu görevlilerinin araştırılması ve bunların kamuoyuna ifşa edilmeleri için;
Siyasi cinayetler: Tüm darbe dönemlerine uzanan süreçlerde
yoğunlaşan ve büyük çoğunluğunun faili ya da azmettiricisi
bulunamayan siyasi cinayetler ile toplumda infial yaratan ve özellikle
Sivas Olayları, Başbağlar ve Yavi Katliamları ile benzeri olayları
araştırmak üzere;
1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Malatya ve Sivas katliamları: 12 Eylül
darbesine giden yolda ülkeyi darbe ortamına hazır hale getirmek için
tertiplenen olaylar ile 1990’lı yıllarda Kürt meselesini derinleştiren
olaylar da dâhil, tüm cinayetlerin arka planında yer alan karanlık
odakların ortaya çıkarılması maksadıyla;
Kamuoyunda hukuk dışı faaliyetler içinde bulunduklarına dair çok güçlü
iddialar bulunan ve Özel Harp Dairesi, “Gladio”, “Kontrgerilla”, “JİTEM”
adıyla bilinen oluşumlar: Kuruluşunda Seferberlik Tetkik Kurulu, sonra
Özel Harp Dairesi ve ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini
alan, doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlı birim hakkında iddia
edilen hukuk dışı faaliyetlerin incelenmesi ve buraya ait olduğu iddia
edilen kozmik oda/odaların ve buradaki belgelerin araştırılması
hususunda; ayrı ayrı araştırma komisyonları kurulması Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne önerilmiştir.
3. Devlet ve darbe mağdurları: Darbe süreçlerini yaşamış ve demokrasilerini sağlamlaştırarak normalleşmelerini tamamlamış ülkelerdeki hukuki düzenlemeleri dikkate alarak, tüm askeri darbelerin ve muhtıraların, hukuku ve demokrasiyi ağır şekilde ihlal eden fiiller olduğunu ilan edecek, darbelerin asli faillerini kınayacak ve tüm mağdurlardan özür dilemeye olanak tanıyacak bir hukuksal çerçeve oluşturulmalıdır.
4. Millî Güvenlik Kurulu: Askeri vesayeti kurumsallaştıran tüm mekanizmalar sivilleştirilmeli, hesap verebilen ve denetlenebilen bir yapı inşa edilmelidir. Militarist dili, devlet söyleminin ve aygıtlarının merkezine taşıyarak kendine “hükümetler ve siyaset üstü” rol biçen Millî Güvenlik Kurulunun normal bir demokraside yeri yoktur. Millî Güvenlik Kurulu uygulamalarının Türkiye’ye maliyeti; demokratik işleyişi engelleyerek siyasi, sosyal, ekonomik nitelikteki ulusal sorunların çözümünü güçleştirmiş olmasıdır. Siyasetin askeri vesayetten kurtarılması ve ülkenin her sorununun millî güvenlik kriterleri doğrultusunda tartışılmasının önüne geçilebilmesi için, Millî Güvenlik Kurulu Avrupa Birliği normlarında, sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde yapılandırılmalıdır.

5. Genelkurmay Başkanlığının hukuksal statüsü: Anayasada,
“Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı
sorumludur.” şeklindeki hükümde yer alan “sorumluluğun” mahiyeti ve
sınırları net bir şekilde belirlenmemiştir. Hâlâ Genelkurmay Başkanı’nın
sorumluluk sınırları ve yaptırımları ile kuvvet komutanlarının Millî Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na karşı görev ve sorumluluklarını belirleyen bir düzenleme yoktur. Bu itibarla, Genelkurmay Başkanlığının özerk, hesap vermeyen, her şeyin ve herkesin üstündeki statüsü artık son bulmalı, devlet teşkilatındaki konumu çağdaş demokratik ülke örneklerine uygun hale getirilmeli ve Genel Kurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Ya da Başbakanlığa olan bağlılığının idari ve hukuki yönden açıklığa kavuşturularak bu yönde yasal düzenleme yapılmalıdır.
6. İç güvenlik, asayiş ve ordu: Orduyu bir zabıta kuvveti olarak görmekten artık vazgeçilmelidir. Terörle mücadelenin yanında, kolluk kuvveti olarak görev yapan jandarma teşkilatının mevcut durumu, demokratik devletlerde olması gereken kriterlere uymamaktadır. AB ülkelerinde Jandarma, sadece Fransa ve İtalya’da vardır, ancak bunlar da Türkiye’nin Jandarma teşkilatı gibi değil tamamen sivil bir birim gibi İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Jandarma teşkilatının, iç güvenlik ve adli mekanizmadaki görevi sonlandırılmalıdır.
Jandarma teşkilatı, sivil bir yapılanmaya dönüştürülmeli ve demokratik
teamüllere uygun şekilde denetlenmesine olanak tanıyacak bir hukuksal
çerçeveye kavuşturulmalıdır.
7. Ordunun demokratik denetimi: Orduya yönelik denetim işlevi pratikte tam olarak yerine getirilememekte, bu noktada ikincil mevzuatın kanuna uygun olarak ve kanunda verilmiş yetkileri kısıtlamayacak şekilde
hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Bu alanda mevzuattan
kaynaklanan tek istisna olan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı
(TSKGV) ve şirketleri yasal düzenlemeyle Sayıştay veya doğrudan TBMM
denetimine açılmalıdır.
8. Askeri yargı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benimsediği objektif ölçüte göre, Türkiye’de askeri yargı, askeri hiyerarşinin belirleyiciliği veri alındığında etki altında bir görünüm arz etmektedir. Silahlı Kuvvetlerin, iç disiplin açısından Almanya örneğindeki gibi disiplin yargılamasına sahip kılınması yeterlidir. Askeri mahkemelerin kaldırılıp adliye içerisinde uzmanlık mahkemeleri olarak yapılandırılması; “Askeri” mahkeme değil “asker” mahkemesi oluşturulması, bu mahkemede görülecek davaların temyiz incelemesi görevinin de Yargıtay’ın ceza dairelerinden birine verilmesi, yargılanacak sivil ve asker kişiler bakımından güvence sağlayacaktır. Bu itibarla, Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kapatılmalı,yüksek yargı temyiz yeri, Yargıtay ve Danıştay’dan ibaret olmalıdır.
9. Fişlemeler: Her türlü fişleme, hukuka aykırı dinleme, takip ve kayıt
faaliyetlerine son verilmeli ve mevcut bütün fişleme kayıtları imha
edilmelidir. Kendi vatandaşını iç tehdit ve iç düşman olarak görmek,
demokratik toplum anlayışına ve insan haklarına aykırıdır. Batı ÇalışmaGrubu ve EMASYA örneklerinde yaşananların aksine, orduya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını fişleme yetkisi verilmemiştir. Genelde askeri istihbaratın özelde Jandarma’nın yaptığı bu tür istihbarat faaliyetleri; yetki ve görev tecavüzü niteliğindedir ve açıkça kanun dışıdır. Jandarma Genel Komutanlığı kendi sorumluluk sahasında olmak kaydıyla ancak ve ancak,suçu önleme amaçlı teknik istihbarat ve teknik takip yapabilir. Askerin Türkiye’de oluşturduğu fiili durum ve nüfuz, kanunlardaki açık hükümlere rağmen jandarma ve diğer askeri istihbarat birimlerinin fişleme yapabilmelerine imkân vermiştir. Bu fiili duruma göz yumulmamalıdır.
10.Profesyonel ordu: Türkiye’de ordu profesyonelleştirilmeli; bu yönde
ordunun harekât kabiliyetini artıracak bir düzenlemeye gidilerek, nicelikten ziyade niteliği öne çıkaracak bir askeri yapılanma egemen kılınmalıdır.
11. Avrupa Birliği ve demokratik reformlar: Türkiye’de askeri müdahaleler kısa sürede sona ermiş ve demokrasiye geçilmiş gibi görünse de darbe dönemlerinde tüm devlet, baştan aşağı yeniden dizayn edilmiştir. Darbelerin kendisine zemin bulmasının gerçek sebebi demokrasinin zayıf olmasıdır. Güçlü bir demokrasi, muasır medeniyete ulaşmış ülkelerde uygulanan evrensel demokratik hukuk normlarının, insan hak ve hürriyetlerinin benimsenmesiyle mümkündür. Bu doğrultuda, Avrupa Birliği aday ülkesi olan Türkiye’nin, ilgili ve gerekli reformları hayata geçirme kararlılığı devam ettirilmelidir.
12.Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl: Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl
durumlarının sınırları, nedenleri, uygulanma biçimi açık ve net olarak
belirlenmelidir. Mevcut Anayasa’da sıkıyönetimi gerektiren durumlar olarak düzenlenmiş hâllerde uygulanacak yönetim modeli, komutanlık şeklinde değil, sivil yönetim olarak düzenlenmelidir. İlgili kanun maddelerinde yer alan hükümler demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne uygun tarzda düzenlenmelidir.
13.Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK): Darbe dönemi sonrası kurulmuş olan ve kamu çalışanları arasında eşitsizlik yaratan OYAK, sahip olduğu çok sayıda imtiyazla bugünlere gelmiştir. Bu kurumun haksız rekabet oluşturan tüm ayrıcalıkları ve tüm vergi muafiyetleri kaldırılmalıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun hale getirilerek, orduyla ve devletle olan hukuki bağları, imtiyazlarıyla birlikte kesilmelidir.
14.Devlet sırrı ve ticari sır: TBMM İçtüzüğü ile araştırma komisyonu
çalışmalarının kapsamı dışında tutulan “devlet sırrı” ile “ticari sır”
kavramlarının hukuksal düzeyde tanımlanarak muğlaklığın giderilmesi
sağlanmalı; bu çerçevede parlamentonun denetim olanaklarını güçlendirecek düzenlemeler geliştirilmelidir.
15.Siyasi partiler ve demokrasi: Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi
partilerdir. Siyasi partilerin ve siyasetin kurumsal kimliklerinin
güçlendirilmesi için bunların önündeki hukuki engellerin kaldırılmasıyla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalı, bu maksatla darbe dönemlerinden kalma Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi mevzuat yeniden ele alınmalı ve demokratikleştirilmelidir.
16.Sivil toplum: Tam demokrasiye sahip olamayan bir devlet sisteminin, kusursuz işleyen bir sivil toplum yapısına sahip olması beklenemez. Bazı sivil toplum örgütleri darbe dönemlerinde sivil siyaset yerine darbe ve darbecilerin yanında yer almışlardır. Olağanüstü dönemlerde vesayetçi oluşumlar, bu kuruluşlar yoluyla sivil toplum alanına müdahil olmakta ve buraları kontrol altında tutmaktadır. Bu kuruluşları özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir yapıya kavuşturacak şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır
17.Darbe mevzuatı: Darbelere dayanak olarak gösterilen TSK İç Hizmet Kanununun 35’inci maddesi ve benzeri tüm yasal düzenlemeler ile darbe dönemlerinde çıkarılan bütün mevzuatın gözden geçirilmesi ve bu mevzuatta yer alan vesayetçi düzenlemelerin tespit edilip ayıklanması için bir araştırma komisyonu kurulmalıdır.
18.Malvarlıklarına el konulan STK’lar: Darbe dönemlerinde malvarlıklarına el konulan ve/veya kamulaştırılan dernek, vakıf, sendika ve özel kişilerin malvarlıklarının iade edilmesi hususunda yapılabilecekler araştırılarak bu konuda gerekli adımlar atılmalıdır.
19.Toplumsal hafıza: Tüm darbelerin-muhtıraların sorumlularının ve
darbelere teşebbüs edenlerin; kamu kurumları, sokak, cadde, stat, park ve spor salonları gibi kamu alanlarına verilmiş isimleri derhal kaldırılmalıdır.

20.Demokratik eğitim: Askeri ve diğer tüm eğitim kurumlarının müfredatı, eğitim bilimciler tarafından incelenmeli, günümüzün koşulları ve demokratik normlara uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. 12 Eylül’ün bir kurumu olarak teşekkül eden YÖK, demokratik normlara uygun şekilde yapılandırılmalıdır.

6191 SAYILI KANUNA NASIL GELİNDİ ?

6191 SAYILI KANUNA EKLENEN GEÇİCİ 32 MADDEYE NASIL GELİNDİ
ve MADDENİN ALGISI  :
Adalet ve Kalkınma Partisi ilk seçim beyannamesinde sessizlerin de sesi olacağız AB tam üyelik yolunda ilerleyeceğiz diyerek büyük bir oy çokluğuyla iktidara geldiğinde hazırladığı ilk hükümet programında :
"Kişilerin idari kararlarla kamu haklarından mahrum bırakılmalarının önüne geçilecek, kamu haklarından mahrumiyette yargı kararı zorunlu hale getirilecektir." İbaresini koymuştu.
İlk YAŞ toplantısında zamanın Başbakanı Sayın Abdullah GÜL, YAŞ kararını imzalarken şu şerhi koyuyordu : “YAŞ kararlarının yargıya götürülmemesi anti demokratiktir.”
Gerek AB den gelen baskılar gerekse yurt içinde oluşan antidemokratik anayasamızın değişikliği talepleri sonucu 12 EYLÜL2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği gerekçesini AK parti Anayasa Değişiklik Paketi İle ilgili Soru ve Cevaplar kitapçığının 39 sayfasında:
 SORU 11 : Değişiklik paketinde idare üzerinde yargı denetimini kısıtlayacak bir hüküm var mıdır?
CEVAP 11 :Hayır, aksine idarenin her türlü işlem ve eylemi ile ilgili olarak yargı denetiminin kapsamı genişletilmektedir.
Anayasa’nın 125.maddesinin mevcut haline göre, idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. Ancak bu madde de  iki istisna öngörülmüştür. Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şura Kararları yargı denetimine tabi değildir.
Yıllardan beri birçok askeri personel, şahsi ve aile hayatları ile ilgili olumsuzluklar olduğu ileri sürülerek, ordudan ihraç edilmiş, ancak hukukun en temel prensiplerinden biri olan “hak arama hürriyeti ve savunma hakkı” bu insanlardan esirgenmiştir. Kuvvet Komutanlıklarınca, ordudan ilişiği kesilenler, mahkemelere müracaat etme hakkına sahipken ,YAŞ tarafından ordudan ilişiği kesilenler, anayasal engel sebebiyle yargı yoluna müracaat edemiyorlardı.
Her darbe, en büyük zararı bizzat Ordu’ya vermiştir.27 Mayıs1960 Darbesin’den sonra 230 dan fazlası general olmak üzere binlerce subay Ordu’dan atılmış ve orduda ki bir çok tecrübeli komutan ne yazık ki en faydalı dönemlerinde kendilerini, hem de mağdur olarak, TSK’nın dışında bulmuşlardır.
12 Eylül 180 Darbesi, bu anlamda bir tasfiyeye gitmemiş ancak Anayasa’nın 125.maddesinin verdiği yetkiyle şimdiye kadar yaklaşık binlerce subay ve astsubay, YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilmiştir. Bu insanların kendileri ve aile fertleri için büyük bir acı ve felaket olan bu durum, maalesef yargı konusu yapılamamıştır.
Elbette ordu mensuplarının suç işleme imtiyazı yoktur.Askeri disiplinin ne anlama geldiğini herkes bilir. Ne var ki,suçlu olmadıkları halde rütbeleri sökülen ve ardından kendisini işsiz ve güvencesiz olarak sokakta bulan insanların suçlu olup olmadığına MAHKEMELERİN KARAR VERMESİ gerektiği aklın, vicdanın ve hukuk devleti olmanın gereğidir.
Anayasa değişiklik paketi ile ilgili referandumda “evet” demek için 40 neden başlığı altında ki 9 ncu maddesinde ise :
“ Yüksek Askeri Şura Kararlarıyla ordudan atılan insanların mahkemelerde haklarını arayabilmelerine “ EVET” demektir.”
Şeklinde anlatmıştır.
5982 sayılı kanun Halkoylaması ile 12 EYLÜL 2010 Tarihinde kabul edilmiştir. Konumuzla ilgili bölümü ise :
“MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına “Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” şeklindeki cümle eklenmiş….”
Bu halkoylamasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzası ile, TBMM başkanlığına “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” gönderildi :

Türkiye Büyük Millet Meclisi (S. Sayısı: 633)
T.C.
Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar 16/2/2011
Genel Mudurluğu
Sayı: B.02.0.KKG.0.10/101-253/658
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Milli Savunma Bakanlığı’nca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulu’nca
3/1/2011 tarihinde kararlaştırılan “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
GENEL GEREKÇE
Bilindiği üzere; 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı
maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda, Anayasanın 125 inci maddesinde yapılan
değişiklikle, Yüksek Askeri Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç
her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır.
Hukuk devletinin en önemli özelliklerinden birisi, idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal
denetime tabi tutulmasıdır. Bu ilke, hukuk devletinin amacı olan bireyin hukuki güvenliğinin
korunmasını sağlamayı gerçekleştirmek için olmazsa olmaz koşullardan birisidir. Dolayısıyla, bireyin
hukuki güvenliğinin korunmasını ortadan kaldıracak şekilde idari eylem ve işlemlerin yargı
denetimine kapalı olması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. İdari bir organ olan ve idari bir
işlem tesis eden Yüksek Askeri Şûranın kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olması, bu Kurulun
idari işlemlerinden dolayı mağdur olan kişilerin hukuk devleti içerisinde haklarını arayamamaları
sonucunu doğurmuştur.

Tasarı ile, Yüksek Askeri Şûra kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilip, bu kararların
yargı denetimine kapalı olması nedeniyle hukuken haklarını arayamayan kişilerin yoksun bırakıldığı hakların geri verilmesine ilişkin düzenleme yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan düzenlemeyle, bir yandan hukuk devletinin gerekleri yerine getirilmeye çalışılırken, diğer yandan da Devlet tarafından mağdur edildiğini düşünen kişilerin hukuk devletine olan inançlarının pekiştirilmesi amaçlanmıştır.
Yukarıdaki kanunun tasarısının genel gerekçesinde de, tasarının kanunlaştığında da genel gerekçesin de de YAŞ karalarının yargı denetimine kapalı olması gerekçesi vurgulanmıştır.

Sonuç olarak Kanunun nüvesini teşkil eden konu YAŞ KARARLARININ YARGI DENETİMİNE KAPALI OLMASIDIR.
Kanun tasarısının komisyon görüşmelerinde ve meclis görüşmelerin de de bu konu üzerinde durulmuş sadece muhalefet partilerinden CHP ve BDP kapsam dışı kalan askeri öğrenciler ve resen emekli edilenlerin de haklarının verilmesi gerektiği şeklinde kanuna muhalefet etmişlerdir. Milli Savunma Komisyonundaki  CHP milletvekilleri Zekeriya Akıncı ve Mehmet Fatih Atay kanun tasarısına şu şerhi koymuşlardır :
tasarı sadece 28 Şubat dönemindeki YAŞ kararlarıyla
silahlı kuvvetlerden ayrılan personelin özlük haklarını düzenlemeyi öngördüğü için benzer
durumda olan 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde Silahlı Kuvvetlerden re'sen emekli
edilen personeli kapsamamaktadır. Bu biçimiyle tasarı Anayasa'nın eşitlik ilkesine uymayan ve
ayrımcılık gözeten bir niteliktedir.
Ayrıca, tasarının özü 12 Eylül 2010'da yapılan referandum sonuçlarına göre darbe
dönemlerinin toplum üzerinde yarattığı mağduriyetleri gidermeye yönelik ifade edildiğine göre
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbe dönemlerinin mağduriyetlerini kapsamadığı için kendi özüyle
çelişen kendi amacına tam anlamıyla hizmet etmeyen bir nitelik arz etmektedir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gerekçelerle tasarının 10. maddesinde ki düzenlemeye karşı
olduğumuzu ifade ederiz. 22.2.2011”

Burada bir parantez açmak istiyorum. Hükümete ve AK Partiye yakın duran ASDER ve hükümete ve AK Partiye uzak duran ADAMDER’ de muhalefetle aynı görüşü halen barındırmakta bu derneklerin yanına 2011 yılında eklenen REDER de aynı görüşü desteklemektedir.
Kanun tasarısı TBMM de görüşülürken Ak parti Bekir Bozdağ Meclis kürsüsünden :
“Türkiye, geçmişte silahlı kuvvetlerden ilişiği kesildi diye insanların selam vermekten korktuğu insanlarla bugün yüzleşiyor ve onlara hakkını iade ediyor. Hayırlı uğurlu olsun. “ diyordu.
31ARALIK2012 Tarihli Star Gazetesinin başlığı ise gelinen traji komik durumu göstermesi bakımından ilginçti :
“12 Mart’ta atılan subaylara da 42 yıllık maaşları iade edilecek”

Saygı ve sevgilerimle….

AF MI HAK MI ?

AF DAN HAKKA
                Merhaba,
Malumlarınız olduğu üzere haksız ve hukuksuz bir şekilde kendilerine herhangi bir savunma hakkı dahi verilmeden ansızın yapılan tebliğlerle TSK lerinden Yüksek Askeri Şura Kararı ile binlerce subay ve astsubay atılmıştır. Bu kararlar toplum vicdanında derin yaralar açmış, mesleği ,askerlik mesleği haricinde hiçbir özelliği olmayan insanlar ve aileleri sefalete sürüklenmişlerdir. Bu insanların % 90 nı psikolojik ve maddi travmaya girmiş bu travmayı halen bir çoğu atlatamamıştır. Ne psikolojik ne de maddi destekten yoksun bu insanlara bir umut ışığı olarak 6191 sayılı yasaya eklenen geçici 32 madde görülmüştür. İlk başlarda büyük bir heyecanla karşılanan bu yasanın gerçek anlamda HAK değil bir AF yasası olduğu ,verilen vaatlerin sadece gazete manşetlerinde kalması, yasanın genel gerekçesinde yazan Devlete olan bağlılığı güçlendirmek de olsa ,bu insanlar rüya gibi gözüken kanun değişikliğine  her ne kadar şükür etseler de vicdanları ,HAK değil AF olan yasadan dolayı kanamaktadır. Çünkü , sadece mesleğimiz değil, yaşam tarzımız, ruhumuz olan çok sevdiğimiz askerlik hayatımızdan bizi dışarı doğru atarken ki en ufak YAŞ ‘ın yaftaları  :
-T.S.K.’nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunmak
-Aşırı derecede menfaatine düşkün olmaktı.
Yafta ne kadar büyükse o kadar ahlaksız , o kadar kötü adamdık. Kızılcık sopası yerken , kızılcık şerbeti içtik dedik. Aç kaldık , açıkta kaldık, sevdiklerimizi gömdük ,fakat kimseye el açmadık. Ayakta kalabilmek onurumuzu kurtarabilmek için yaşam mücadelesi içinde kaldık.
 Adalet genel kanı olarak, zarar görenin gördüğü maddi ve manevi zararın tazminidir. Fakat anladık ki ülkemizde adaletin bizim için tecellisi ulufe ve af. Suç mu işledik ki af dileyelim , baş mı kaldırdık ki ulufe alalım. Onurumuzun tamiri için devletimizin, en azından bizden özür dilemesi, bize yapıştırılmaya çalışılan ahlaksızlık yaftası için çok mudur? O günün koşullarında dahi kelimenin en hafif anlamı ile adaletsizce alınan kararların yok hükmünde sayılması çok mudur? 6191 sayılı kanunun genel gerekçesinde yazılı bulunan “ devlete bağlılığı güçlendirmek” ifadesi bile bizim ne kadar dışlandığımızın , tanınmadığımızın bir ifadesidir. Bizler bu güne değin tek bir şey bekledik :
-Onurumuzun ve haklarımızın iadesi.
Bizlerde en az halen görevde olanlar kadar onurluyuz. Bizlerin görevdekilerden tek farkı onlar hala bu devletin öz evladı, bizler ise itilmiş evlatlarız. Oysa ki devlet evlatları (vatandaşları ) arasında ayrım yapmaz. Hata yaparsa , yaptığı hatayı düzeltir. Özür dilemek büyüklüğün şanındandır.
Amacımız dün olduğu gibi bugün de onurumuzun iadesi için :
Hakkımızda alınan YAŞ kararlarının yok hükmünde sayılarak devletin bizden ufacık da olsa özür dileyerek haklarımızın iadesidir  başka bir şey değildir.
Ancak o zaman kırılan onur ve gururumuz düzelir ve yerine gelir. Yoksa bağlılığımızda dün olduğu gibi bugün de en ufak bir sarsılma olmaz ve olamaz.



6191 SAYILI KANUN

Kanun Numarası 6191
Başlığı SÖZLEŞMELİ ERBAŞ VE ER KANUNU
Kabul Tarihi 10/03/2011
Kabul Edildiği Birleşim 23.Dönem 5.Yasama Yılı 76.Birleşim 
Cumhurbaşkanlığına Gidiş Tarihi 17/03/2011
Cumhurbaşkanlığından Geliş Tarihi 21/03/2011
Cumhurbaşkanınca Yapılan İşlem Onay
Resmi Gazete Tarihi 22/03/2011
Resmi Gazete Numarası 27882


“GEÇİCİ MADDE 32- 12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.

Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.

Başvurunun kabulü hâlinde aşağıdaki hükümler uygulanır:

a) Bu kişilerin ilişiklerinin kesildiği tarihten bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süreleri Türk Silahlı Kuvvetlerinde geçmiş kabul edilir. Bu süreler karşılığında 5434 sayılı Kanunun mülga 32 nci maddesi ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 40 ıncı maddesi uyarınca fiili hizmet süresi zammı ve 5434 sayılı Kanunun mülga 36 ncı ve mülga 37 nci maddeleri ile 5510 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi hükümleri dikkate alınarak itibari hizmet süresi zammı verilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesildiği tarih ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih arasındaki dönem içinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak sigorta primi ödenmemiş veya emekli keseneği yatırılmamış olan sürelerine ilişkin kesenek ve kurum karşılıkları ile fiili hizmet süresi zammı ve itibari hizmet süresine ait kurum karşılıkları, statülerine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesildiği tarihten aynı neşetli emsali subay (general olanlar hariç) veya astsubayın (subay olanlar hariç) sınıf, rütbe ve kıdemi üzerinden Milli Savunma Bakanlığına müracaat ettikleri tarihteki katsayı esas alınmak suretiyle ilgili Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca hesaplanarak Sosyal Güvenlik Kurumuna defaten ödenir. Bu fıkranın (c) bendinin (2) numaralı alt bendi ile (ç) bendine göre araştırmacı kadrolarına atananlar için bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih ile göreve başlama tarihleri arasındaki süreye ilişkin kesenek ve kurum karşılıkları ile fiili hizmet süresi zammı ve itibari hizmet süresine ait kurum karşılıkları, emeklilik keseneğine esas aylık derece ve kademeleri ile ek gösterge rakamları ilgili Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma  Genel  Komutanlığı  veya  Sahil  Güvenlik  Komutanlığınca  tespit edilir ve göreve başladığı kamu kurum ve kuruluşları tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna defaten ödenir.

b) Bu kişilerden statüsüne göre aynı neşetli emsali subay (general olanlar hariç) veya astsubayın (subay olanlar hariç) tamamı emekli olanların kendilerine, bunlardan vefat etmiş olanların hak sahiplerine, statüsüne göre aynı neşetli en son emekli olan emsali subay (general olanlar hariç) veya astsubayın (subay olanlar hariç) emekli olduğu tarihteki sınıf, rütbe ve kıdemi üzerinden, 5510 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri dâhil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılmış olan toptan ödeme tutarlarının toptan ödeme aldıkları tarihte bıraktıkları derece, kademe ve ek gösterge tutarları dikkate alınmak suretiyle Milli Savunma Bakanlığına başvuruda bulundukları tarihteki katsayı ve emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait diğer unsurlar üzerinden ve faizsiz hesaplanarak bulunan tutar, kendileri veya hak sahiplerine ödenecek emekli ikramiyesinden mahsup edilir. Emekli ikramiyesinin ihya tutarını karşılamaması hâlinde eksik kalan tutar kırksekiz eşit taksit hâlinde aylıklarından tahsil edilmek ve mülga 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi hükmü uygulanmaksızın 5510 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri dâhil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olanlara Milli Savunma Bakanı tarafından verilen karar tarihini takip eden ay başından itibaren, aylık bağlanması şartlarını haiz olmayanlara ise bu şartları haiz oldukları tarihten itibaren emekli veya dul ve yetim aylığı bağlanır. Bunlara Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiklerinin kesildiği tarih ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sürelerine karşılık emekli ikramiyesi ödenir. Ancak bunlardan, daha önceden herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aylık veya gelir alanlara, yüksek olan aylık veya gelir bağlanır.

c) Statüsüne göre aynı neşetli emsali subay (general olanlar hariç) veya astsubayın (subay olanlar hariç) tamamı emekli olmayanlardan;

1) İsteyenlere veya vefat etmiş olanların hak sahiplerine, statüsüne göre aynı neşetli emsali subay veya astsubayın sınıf, rütbe ve kıdemi üzerinden, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılmış olan toptan ödeme tutarlarının toptan ödeme aldıkları tarihte bıraktıkları derece, kademe ve ek gösterge tutarları dikkate alınmak suretiyle Milli Savunma Bakanlığına başvuruda bulundukları tarihteki katsayı ve emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait diğer unsurlar üzerinden ve faizsiz hesaplanarak bulunan tutar, kendileri veya hak sahiplerine ödenecek emekli ikramiyesinden mahsup edilir. Emekli ikramiyesinin ihya tutarını karşılamaması hâlinde eksik kalan tutar kırksekiz eşit taksit hâlinde aylıklarından tahsil edilmek ve mülga 2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi hükmü uygulanmaksızın 5510 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri dâhil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olanlara Milli Savunma Bakanı tarafından verilen karar tarihini takip eden ay başından itibaren, aylık bağlanması şartlarını haiz olmayanlara ise bu şartları haiz oldukları tarihten itibaren emekli veya dul ve yetim aylığı bağlanır. Bunlara Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiklerinin kesildiği tarih ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen sürelerine karşılık emekli ikramiyesi ödenir. Ancak bunlardan, daha önceden herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aylık veya gelir alanlara, yüksek olan aylık veya gelir bağlanır.

2) İsteyenler, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesindeki genel şartları taşımaları kaydıyla, kamu kurum ve kuruluşlarının araştırmacı unvanlı kadrolarına atanmak üzere Milli Savunma Bakanlığı tarafından mali ve sosyal haklarına esas olacak derece, kademe ve rütbeleri belirtilmek suretiyle Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Anılan Başkanlık tarafından kırkbeş gün içinde kamu kurum ve kuruluşlarına bunların atamaları teklif edilir. Söz konusu teklife ilişkin yazının atamayı yapacak kamu kurum ve kuruluşuna intikalinden itibaren otuz gün içinde ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından atama işlemlerinin yapılması zorunludur. Atama emri ilgiliye atamayı yapan kamu kurum ve kuruluşu tarafından 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. İlgililerin işe başlama sürelerine ve işe başlamama hâlinde yapılacak işlemlere ilişkin olarak 657 sayılı Kanunun 62 nci ve 63 üncü maddelerinin hükümlerinin uygulanmasından atamayı yapan kamu kurum ve kuruluşu sorumludur. Kamu kurum ve kuruluşları atama ve göreve başlatma işlemlerinin sonucunu en geç onbeş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirir. Bunlara statüsüne göre bu Kanun hükümleri uyarınca karargâhta görevli emsali sınıf, rütbe ve kıdemdeki subay veya astsubaya ödenmekte olan aylık ve diğer mali haklar (tayın bedeli ve fiilen çalışma karşılığı yapılan ödemeler hariç) ödenir. Aylıklar, emsalleri esas alınarak her yıl kademe ilerlemesi, her üç yılda bir derece yükselmesi işlemine tabi tutulur. Bu şekilde yükseltilen aylıklarda, azami rütbe tavanı subaylarda kıdemli albay, astsubaylarda iki kademeli kıdemli başçavuştur. Bunlar bu fıkranın (b) bendi veya (c) bendinin (1) numaralı alt bendi hükümleri çerçevesinde emekliye ayrılabilirler.

ç) Statüsüne göre emsalleri emeklilik hakkı kazanamamış olanlardan isteyenler hakkında da üçüncü fıkranın (c) bendinin (2) numaralı alt bendi hükümleri uygulanır. Üçüncü fıkranın (b) ve (c) bentleri kapsamında ihya talebinde bulunanlardan, bu bentlerin hükümlerine göre yapmış olduğu ihya ile birlikte emekli aylığı bağlanmasına yeterli hizmetlerinin olmaması durumunda, ihya tutarları tebliğ tarihinden itibaren kıksekiz eşit taksit hâlinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenir.

d) Bu fıkranın (c) ve (ç) bentleri kapsamında olanlardan hâlen herhangi bir kamu kurum ve kuruluşunda çalışanlardan isteyenler, bu madde uyarınca ihdas edilen araştırmacı kadrosuna kurumlarınca atanırlar ve bunlara statüsüne göre bu Kanun hükümleri uyarınca karargâhta görevli emsali sınıf, rütbe ve kıdemdeki subay veya astsubaya ödenmekte olan aylık ve diğer mali haklar (tayın bedeli ve fiilen çalışma karşılığı yapılan ödemeler hariç) ödenir. Aylıklar, emsalleri esas alınarak her yıl kademe ilerlemesi, her üç yılda bir derece yükselmesi işlemine tabi tutulur. Bu şekilde yükseltilen aylıklarda, azami rütbe tavanı subaylarda kıdemli albay, astsubaylarda iki kademeli kıdemli başçavuştur. Bunlar bu fıkranın (b) bendi veya (c) bendinin (1) numaralı alt bendi hükümleri çerçevesinde emekliye ayrılabilirler. Kamu kurum ve kuruluşları bu durumdaki personele ilişkin bilgileri bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirirler.

e) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, ilgili mevzuatına göre her ne suretle olursa olsun evvelce iş sonu tazminatı veya bu mahiyette olmakla birlikte başka bir adla tazminat ödenen süreler ile kıdem tazminatı ya da emekli ikramiyesi ödenmiş olan süreler, bu madde uyarınca yapılacak emekli ikramiyesi ödemesinde esas alınacak sürelerden mahsup edilir.

f) Bu madde gereği yapılacak her türlü ödemelerle ilgili zamanaşımı süresi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

g) Bu kişilerin varsa öğrenim giderleri borcu tahsil edilmez.

ğ) Bu kişilere, ilişiklerinin kesildiği tarihteki rütbe ve kıdemleri üzerinden emekli kimlik kartı verilir ve bu kişiler emekli Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına tanınan sosyal haklardan genel hükümlere göre yararlanırlar. Ayrıca bu kişilere, emsali subay ve astsubaylar gibi silah, silah taşıma ruhsatı ve pasaport verilir.

h) Bu kişiler, emsallerinin ödemiş olduğu aidat ve aidatlara isabet eden kâr paylarını güncel tutarlar üzerinden ödemek şartıyla OYAK üyeliğinden doğan haklardan, intibaklarının yapıldığı rütbe ve kıdem üzerinden aynı şartlar altında yararlanır.

ı) Bu kişilerin sicil dosyalarında yer alan, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas tüm bilgi ve belgeler, herhangi bir müracaat aranmaksızın hükümsüz sayılarak dosyalarından çıkarılır ve herhangi bir işleme esas alınmazlar.

Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.


Bu madde uyarınca yapılacak atamalarda kullanılmak üzere, genel idare hizmetleri sınıfından 5 inci dereceli ikibin adet araştırmacı kadrosu ihdas edilmiştir. Bu kadroları derece değişikliği yapmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis etmeye, Devlet Personel Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir. Tahsis edilen kadrolar, Bakanlar Kurulu kararında belirtilen kurumlara ait 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerin ilgili bölümüne eklenmiş sayılır. İhdas edilen bu kadrolardan kullanılmayanlar ile herhangi bir nedenle boşalanlar, başka bir işlem yapılmasına gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Buna ilişkin bilgilerKanun Numarası 6191 

6191 SAYILI YASA TADİL EDİLMELİDİR


6191 SAYILI KANUN NEDEN TADİLAT EDİLMELİDİR ?
6191sayılı kanundan faydalalan kişi sayısı 1518 dir. Kanun 12 mart 1971 yılından günümüze değin atılan bütün subay ve astsubaylar için geçerlidir.
Darbelerle ordudan ayılan subay ve astsubay sayıları
12 mart 1971 döneminde atılan sayısı 600 dolayında subaydır.
12 Eylül 1980 darbesinde 397 subay, 176 astsubay toplam : 573
28 Şubat 1997 darbesinde, eşi başörtülü kendisi namaz kılıyor gerekçesiyle 1996 ve 2003 yılı arasında 900'ün üzerinde subay ve astsubay ordudan atıldı.
28 Şubat darbesi dini inançlarını yaşamak isteyen ordu mensupları için tam bir kıyım ve TSK leri tarihinde en fazla YAŞ kararı ile ordudan attığı subay ve astsubay rakamına ulaşmıştır. Neredeyse 12 Eylül 1980 darbesinin iki katıdır.

6191sayılı kanun niçin tadil edilmelidir ?
1.       İleride açıklanacağı üzere siyasilerin verdikleri sözlerle kanun uyuşmamıştır. Yani halka vaat edilen kanunla bu kanun arasında dağlar kadar fark vardır. Fakat algı yönetimi sonucu verilmeyen haklar verilmiş gibi lanse edilmiştir.
2.       Kanun kendi içinde bile uygulanışı açısından eşitsizlikler doğurmuştur.
3.        Kanundan en büyük beklenti hakların iadesiyken ,kanun hakların iadesinden ziyade ben sana bu kadarını verdim bunla idare et ve sen şunları da istiyorsan 150.000 TL öde al kanunudur. OYAK hakları.
4.       Kanunla SGK borçlu olan mağdura borcunu ödersen emekli olabilirsin denmektedir. Bir insan kaç defa mağdur edilecek.
5.       Geçmişe dönük ne bir özür ne de bir tazminat verilmemiştir.
Siyasilerin Vaatleri :
12 EYLÜL2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği gerekçesini AK parti Anayasa Değişiklik Paketi İle ilgili Soru ve Cevaplar kitapçığının 39 sayfasında:
 SORU 11 : Değişiklik paketinde idare üzerinde yargı denetimini kısıtlayacak bir hüküm var mıdır?
CEVAP 11 :Hayır, aksine idarenin her türlü işlem ve eylemi ile ilgili olarak yargı denetiminin kapsamı genişletilmektedir.
Anayasa’nın 125.maddesinin mevcut haline göre, idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir. Ancak bu madde de  iki istisna öngörülmüştür. Cumhurbaşkanı’nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şura Kararları yargı denetimine tabi değildir.
Yıllardan beri birçok askeri personel, şahsi ve aile hayatları ile ilgili olumsuzluklar olduğu ileri sürülerek, ordudan ihraç edilmiş, ancak hukukun en temel prensiplerinden biri olan “hak arama hürriyeti ve savunma hakkı” bu insanlardan esirgenmiştir. Kuvvet Komutanlıklarınca, ordudan ilişiği kesilenler, mahkemelere müracaat etme hakkına sahipken ,YAŞ tarafından ordudan ilişiği kesilenler, anayasal engel sebebiyle yargı yoluna müracaat edemiyorlardı.
Her darbe, en büyük zararı bizzat Ordu’ya vermiştir.27 Mayıs1960 Darbesin’den sonra 230 dan fazlası general olmak üzere binlerce subay Ordu’dan atılmış ve orduda ki bir çok tecrübeli komutan ne yazık ki en faydalı dönemlerinde kendilerini, hem de mağdur olarak, TSK’nın dışında bulmuşlardır.
12 Eylül 180 Darbesi, bu anlamda bir tasfiyeye gitmemiş ancak Anayasa’nın 125.maddesinin verdiği yetkiyle şimdiye kadar yaklaşık binlerce subay ve astsubay, YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilmiştir. Bu insanların kendileri ve aile fertleri için büyük bir acı ve felaket olan bu durum, maalesef yargı konusu yapılamamıştır.
Elbette ordu mensuplarının suç işleme imtiyazı yoktur.Askeri disiplinin ne anlama geldiğini herkes bilir. Ne var ki,suçlu olmadıkları halde rütbeleri sökülen ve ardından kendisini işsiz ve güvencesiz olarak sokakta bulan insanların suçlu olup olmadığına MAHKEMELERİN KARAR VERMESİ gerektiği aklın, vicdanın ve hukuk devleti olmanın gereğidir.
Anayasa değişiklik paketi ile ilgili referandumda “evet” demek için 40 neden başlığı altında ki 9 ncu maddesinde ise :
“ Yüksek Askeri Şura Kararlarıyla ordudan atılan insanların mahkemelerde haklarını arayabilmelerine “ EVET” demektir.”
Şeklinde anlatmıştır.
5982 sayılı kanun Halkoylaması ile 12 EYLÜL 2010 Tarihinde kabul edilmiştir. Konumuzla ilgili bölümü ise :
“MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına “Ancak, Yüksek Askerî Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır.” şeklindeki cümle eklenmiş….”
Bu halkoylamasından sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzası ile, TBMM başkanlığına “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” gönderildi :

Türkiye Büyük Millet Meclisi (S. Sayısı: 633)
T.C.
Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar 16/2/2011
Genel Mudurluğu
Sayı: B.02.0.KKG.0.10/101-253/658
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Milli Savunma Bakanlığı’nca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulu’nca
3/1/2011 tarihinde kararlaştırılan “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
GENEL GEREKÇE
Bilindiği üzere; 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı
maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda, Anayasanın 125 inci maddesinde yapılan
değişiklikle, Yüksek Askeri Şûranın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç
her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır.
Hukuk devletinin en önemli özelliklerinden birisi, idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal
denetime tabi tutulmasıdır. Bu ilke, hukuk devletinin amacı olan bireyin hukuki güvenliğinin
korunmasını sağlamayı gerçekleştirmek için olmazsa olmaz koşullardan birisidir. Dolayısıyla, bireyin
hukuki güvenliğinin korunmasını ortadan kaldıracak şekilde idari eylem ve işlemlerin yargı
denetimine kapalı olması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. İdari bir organ olan ve idari bir
işlem tesis eden Yüksek Askeri Şûranın kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olması, bu Kurulun
idari işlemlerinden dolayı mağdur olan kişilerin hukuk devleti içerisinde haklarını arayamamaları
sonucunu doğurmuştur.
Tasarı ile, Yüksek Askeri Şûra kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilip, bu kararların
yargı denetimine kapalı olması nedeniyle hukuken haklarını arayamayan kişilerin yoksun bırakıldığı hakların geri verilmesine ilişkin düzenleme yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan düzenlemeyle, bir yandan hukuk devletinin gerekleri yerine getirilmeye çalışılırken, diğer yandan da Devlet tarafından mağdur edildiğini düşünen kişilerin hukuk devletine olan inançlarının pekiştirilmesi amaçlanmıştır.
Yukarıdaki kanunun tasarısının genel gerekçesinde de, tasarının kanunlaştığında da genel gerekçesin de de YAŞ karalarının yargı denetimine kapalı olması gerekçesi vurgulanmıştır.
               
Kanunun nüvesini teşkil eden konu YAŞ KARARLARININ YARGI DENETİMİNE KAPALI OLMASIDIR.

Kanun tasarısı TBMM de görüşülürken Ak parti Bekir Bozdağ Meclis kürsüsünden :
“Türkiye, geçmişte silahlı kuvvetlerden ilişiği kesildi diye insanların selam vermekten korktuğu insanlarla bugün yüzleşiyor ve onlara hakkını iade ediyor. Hayırlı uğurlu olsun. “ diyordu.
31ARALIK2012 Tarihli Star Gazetesinin başlığı ise gelinen traji komik durumu göstermesi bakımından ilginçti :
“12 Mart’ta atılan subaylara da 42 yıllık maaşları iade edilecek”
Sırf ibadet yaptığımız için ordudan atılan bizlere, adaletli bir yargı önüne çıkararak haklarımızı iade edeceklerine haklarımızın iadesi bir yana yeni hak mahrumiyetleri bile oluşturan bu yasanın değiştirilmesini istemek en büyük hakkımızdır. Solculuk nedeni ile ordudan atılan subay ve astsubaylara daha önce 4 defa kanun değişiklikleri ile bütün hakları iade edilirken dinini yaşamak isterken YAŞ la ordudan atılan insanlara yapılanlar reva mıdır?
6191 sayılı AF kanunun HAK kanununa dönüşümü için Torba kanun bizim için de devlet içinde bir fırsattır. Helalleşme ancak hakların iadesi ile olur kanaatindeyiz. Özürün en büyüğü de hakların iadesidir. Devlet de bizden büyük olduğu için, ancak onun şanına yakışır.
28 Şubatın mağduriyetin giderilebilmesi için YAŞ kararı ile TSK dan ilişiği kesilenlerin :
-          Geçmıse yönelik özlük haklar, Yüksek Askeri Şura Kararı ile TSK dan ilişiği kesildiği tarihten kanunun yürülüğe girdiği tarih arasında ki döneme ait hakların verilmemiştir.

-          OYAK ( Ordu Yardımlaşma Kurumu )
Eşitleri emekli olduğunda OYAK’tan aldığı para ile bir ev alabilirken mağdurlar hiç bir şey alamamıştır. Eşitlerinin aldığı OYAK hakları verilmelidir.
-          Sosyal Güvenlik,
Çalışma hayatında bulunmayan mağdurların bütün SGK primleri ödenirken çalışma hayatında bulunmuş fakat primini dahi ödeyememiş mağdurlar borçlu durumda bulunmaktadırlar.Borçlu olan mağdurlar bu borcu ödemeden emekli olamamaktadırlar. Hiç çalışmamışlar emekli olabilmektedirler. Bu eşitsizlik düzeltilmelidir.
-          İntibak
Subay ve Astsubaylar emsalleri ile eşitlenmemiştir. Emsalleri 1nci dereceye düşerek 3600 göstergeden emekli olurken YAŞ mağdurları 3000 göstergeden emekli olmaktadırlar.İlave olarak  6191 sayılı yasa ile çalışma hayatına geri dönen astsubaylar emeklili olduklarında eşitlerinden 100 TL daha eksik maaş almaktadırlar. Maaş farkları giderilmelidir.
-          Askeri  Kimlikler
Kimliklerde YAŞ la TSK dan ilişiği kesildiği tarihteki rütbe yazılmakta oysaki şu an eşitleri çok daha üst rütbelerdedirler. Gerçekte ise gerçekten emekli olduğu tarihteki rütbe üzerinden emekli kimlik kartı verilmelidir.
-          Öğrenim Giderleri

Öğrenim giderlerini ödemeyenlerin borcu silinirken ödeyenlerin ödedikleri para geri iade edilmemiştir. Ödeyenlerin paraları iade edilmelidir.