İKİ ÖKÜZ,BİR DEĞNEK VE BİR ÇOCUK
Adana,Tufanbeyli,Kayarcık Köyü Torosların tepesinde altı
ahır üstü dam iki oda ( bir oda dedemin yatak odası ) diğer oda (sofa )
,yüklüğün, buğdayın,unun,döşeğin,yorganın,yastığın, bir metreye bir metre açık
banyonun ,ninemin sandığının,ocağın olduğu kocaman bir salondan oluşmaktaydı.Hayat
burada yaşandığı için bu kocaman salona hayatlık da denirdi. Burada banyo
yapılır, yemek burada pişer,burada yenilir, burada yatılırdı.
Yerler toprak,üzerimizde ki dam merteklerle güçlendirilmiş
kerpiç.
Yaz tatilimiz hep harman zamanına denk gelir evde kim varsa
ya tarlada, yada patozun başında çalışırdı. Harmanda en sevdiğim iş ya düven de
dönmek,yada kağnı sürmekti. Çocukluk işte.
Düvende önde öküz arkada ben düven tahtasının üzerinde dön
babam dön, mercimeği otundan ayır.Bizim atlı karıncamız işte bu düvendi.
Kağnı sürmek daha büyük sorumluluktu.Düvendeki tek öküz çift
öküze çıkıyor,daracık yollarda manevralar yapıyorsun.Kolay mı iki öküze yön
vermek.Durdurmak için kağnıdan atlayıp öküzlerin önüne geçeceksin,sağa
döndüreceksin,sola döndüreceksin ,zor iş zor.
İlk Kağnıyı sürüşümde Rahmetli Amcam boyumdan büyük değnek
vermişti.Ucu sivri mi sivri.Bir de ucunda pırıl pırıl parlayan bir metal
vardı.Bu ne dedim? “ Övendere “ dedi.Bununla kağnının ne yöne gitmesini
istiyorsan tam tersi yöndeki öküzün kaba etini dürteceksin. Öküzlerin
hızlanmasını istiyorsan da kağnının okuna yukarıdan aşağıya öküzlerin göz
hizasında vuracaksın.( Kağnı oku, öküzlerin boyunduklarını kağnının ana
gövdesine bağlayan oka benzeyen kalın tahta parçası. )
Yaz boyunca bir gün bile ne öküzler ne de kağnımız boş
kalmadan günün ışımasından, batışına kadar çalışırdık.Yaz sonuna doğru zavallı
öküzlerin kaba etleri yara bağlardı. Hep kızardım öküzlere bir türlü yolları
belleyemediler diye. Nerede yavaş gidecekler, nerede sağa,nerede sola
dönecekler bir türlü belleyemiyorlardı.İlla ki dürtmek gerekiyordu.
2013 yılında derneğimizin
manifestosunun,vizyonunun,misyonunun,tüzüğünün
nasıl olması gerektiği konusunda fikir alışverişinde bulunurken
aklımdaki tek düşünce ortaya çıkacak eser ne dürten ne de dürtülen olmalıydı.Başlangıç
itibari ile vizyonu çok iyi belirleyip o vizyonda koşturacakların aklında
hiçbir soru olmadan tümevarım metodu ile hak mücadelesini yapacak yönetim
kadrosunu oluşturmak gerekiyordu. Şükür ki adım adım hedefine ilerleyen ne
dürten ne de dürtülen bir yönetim oluşturmuşuz.
Geçenlerde bir dernek yöneticisini dinledim.Aklım Rahmetli
Hürriyet Kahramanı,II.Meşrutiyeti ilan ettiren,Babıaliyi basan,MSB nını Yakup
Cemile öldürten Enver Paşa geldi.Enver Paşa hep en öndeydi.Hareket ordusu
isyanı bastırmak için İstanbul’a geldiğinde orduyu şehir dışında bekletip
başına geçmişti,Edirne Bulgar işgalinden kurtarıldığında orduyu Edirne girişinde
bekletmiş beyaz atıyla ordunun başına geçmişti.Sarıkamışta ordunun
başındayken,harekatın başarısızlığını görünce koşa koşa Babıaliye geri
dönmüştü. Onunda büyük hayalleri vardı.Hedefleri hep varlığının ve kudretinin
üzerindeydi.Ölene değin hep tümden gelim metodunu kullanacak o da felaketi
olacaktı.
Maalesef bu dernek yöneticisi de aynı Enver Paşa gibi
tümdengelim metodunu uygulamaya çalışıyordu, üzüldüm. Sarıkamışta düşmana tek
bir kurşun atmadan şehit olanlar adına üzüldüm.
Dernek yöneticisi, “ocak ayı başından itibaren Balyoz ve
Ergenekon davalarından beraat etmişlerin yüksek tazminat almış olmaları bizi
harekete geçirdi” diyordu. Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılananlara büyük
bir kin ve öfke besleyen üyeler bu duruma kahır mı etselerdi yoksa şükür mü
etselerdi. Balyoz ve Ergenekonun beraatinin sonucundaki tazminatlar “övendere”
etkisi yapmıştı.
Tümden gelen ulvi hedefler uğruna çalışacağını beyan
edenler, tüme giden maddi hedeflere 5 yıl sonra dönüvermişti.
“Övendere” maddi bir
dürtücü olmaktan sosyo-psikolojik bilim literatürüne geçecek bir deyim haline
geçeceği günü sabırla beklemeye başlayabilirdi.
Dernek üyeleri büyük bir sevinçle bağırabilirlerdi :
“Yaşasın Övendere”
Övenderenin gücü her şeye yetebilecek mi, yoksa umutların
başka bir bahara kalmasına mı yol açacak?
Temennim odur ki sadece kendisini ihlas sahibi (
katışıksız,saf ,ari ) ve akıllı görenlerin oluşturduğu yüce oluşum inşallah bu
işi başarır.
Yüce oluşuma destek vermek maksadı ile haddim olmayarak iki
konuyu hatırlatmak isterim.
1. Astsb. Arkadaşların birinci derece meselesi
halledildi.
2. Yaş
haddine kadar çalışma problemi kanunsal bir problem değildir.DPB.lığına yüce il
başkanınızın baskı uygulayarak çıkarttığı 3 nolu tebliğden kaynaklanmaktadır.
Çözümü ya tebliği Danıştay yoluyla iptal ettirmek yada yeni bir tebliğ
çıkartmaktır. Sizde takdir edersiniz ki tebliğ çıkartmak kanun çıkartmaktan
daha kolaydır.
Sırf yüce oluşumun elindeki metinleri değiştirmek konusunda
zaman ve para harcamalarına kıyamadığım için bu hatırlatmayı yaptım. Gerçi
İhlas sahipleri bu konulara vakıflardı ama herhalde ihlaslılıkla ,ihlassızlık arasında gidip
gelmeleri olmuş. Allah (C.C.) kendilerine ihlas şifası versin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder